
İsviçre yurttaş/medeni kanunu/ZGB ve Türkiye’deki çocuk koruma(ma) ve de sosyal hizmetin “taraf” olma görevi
2005 yılında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun yürütülmesi ile hem hukuksal hem sosyal hizmetler ile ilgili boyutları bu süreçte izledim. Özellikle 1942 yılında İsviçre’de doktora eğitim almış genç bir hukukçu akademisyen Dr.Fikret Arık ‘ın Adalet Bakanlığınca yayınlanmış bir makalesini ise bu arada tesadüfen buldum.(1) Bu bilgi ve İsviçre de ki mesleksel deneyimim bağlamında kendine özgü bir uygulamanın ortaya çıkmış olduğu da görülmüştür. Bu kanunun ise “Çocuk Koruma(ma) Kanunu” başlık altında ele alınması ile de çocuklar daha yararlı ve esenlikli olması da hedeflenmiştir.
Bu başlık altında üç kitap ve çeşitli yazılar ile (2) kamusal bir görev olan sosyal hizmetler boyutu ve hukuk ile ilgili absürd durum ve uygulamaları bir tespit olarak mesleksel bir sorumluluk ve görev bağlamında ele alınması istenmiştir.. Çünkü 1942 yılında yayınlanmış bu çalışma hem çocukların kamusal açıdan korunması hemde “Türk Kanunu Medenisi” ile sosyal hizmetleri de içeren önemli boyutlar ile de ilgilidir. Türk Kanunu Medenisi’nin 1926 yılında “İsviçre Medeni Kanun(ZGB)” tarafından bir iki madde dışında da bilindiği gibi aynen kabul edilmiş olması bu açıdan ayrıca önemli bir neden de olmuştur.Yapmış olduğu bu değerlendirme de çocuk dahil bireylerin toplumsal /kamusal açıdan idari bir görev olarak kabul edilmesi vede çocukların,gençlerin idari açıdan korunması içinde ayrıca Gençlik Dairesi şeklinde resmi bir vesayet kurumunun öneminden de bahsetmektedir. Almanya içinde geçerli olan kurumsal yapı ve uygulamaya yönelik önemli bir teknik eksikliğin ise mutlaka giderilmesi için Tüzük ile bunun mümkün olduğu da açıklanmıştır..
Dolayısıyla 1912 den beri İsviçre de yürürlüğe giren vede 1926 yılından beri Türkiye de de yürürlüğe girmiş olan bu sosyal hizmetler ile ilgili temel bir kurumsal yapının ve uygulamaların 1942 yılında hukuksal açıdan hala anlaşılmadığından dolayı da bir yakınmadan bahsedilmektedir.Ancak Türk hukuk akademi ve teknik dünyası bu kurumsal yapıyı görmezden gelerek yargısal bir uygulama benimsenmiş olup bu yanlışlıkların meşrulaştırılmak istendiği de görülmektedir.Türk Akademik literatüründe bu boyut ve karşılaştırma hala da ele alınmamıştır. 1942 yılındanden beri söz konusu olan bu yakınma ve meşrulaştırma ise gene bilindiği gibi 2005 yılından beri halen devam etmiş olması da önemli bir gerçektir. Fakat aynı zamanda bir değerlendirme /ölçüt noktasıdır.
Ayrıca 1907 de bu kanunun İsviçre Parlamentosunda kabul edilmiş olması aynı zamanda suça işlenen bir çocuk/gençler ile de ilgilidir. Her hangi bir şekilde cezalandırmadan önce sosyal bir değerlendirmenin böyle bir kurumsal açıdan da zorunlu kılınmış olunması ceza uygulamaları ile zorunlu bir ilişkide kurulmuştur.(Ki bu boyut ve önem hala yok sayılmaktadır.) Ayrıca;söz konusu uygulamalar Sosyal Dairelerininde kurulması ve yapılanması içinde temel bir nedendir.Bu arada 1926 yılında Türkiye deki bu düzenlemenin aynen uyarlanması neden ile günümüzde sık sık ülke ve refah açısından farktan bahsedilegelmektedir. Ancak 1907 koşullarında İsviçre bir tarım ülkesi olduğu gibi henüz de sanayileşmemiştir.Toplum açısıdan iki mezhep farklıkta söz konusudur. Kadınlar dahil okuma ve yazma gibi eğitim düzeyi ise 2005 yılında ki bir eğitim düzeyin çok çok altında olduğu da önemli bir gerçektir.Dolayısı ile böyle bir düzenlemenin refah ile ilgili olmadığı aksine Kıta Avrupasında yaşayan bir Aydınlama sürecinin de bir parçası olduğu önemli bir gerçektir.Bu gerçek aynı zamanda Türkiye ve Atatürk dönemi için önemli bir hediyedir.Ancak bu önemin yok sayılması da günümüzde yaşanılan sorunların temel bir nedenidir.Önemli bir kaynağıdır.
İsviçre de madde bağımlığı ile ilgili bir birimde görev yapmış biri olmamın yanı sıra uzun bir süre de Zürih Gençlik Savcılığında sosyal hizmet uzmanı olarak yer almam nedeni ile de kaynak bir kanun ve uygulamaları mesleki sorumluluk açısından ele almamı bu açıdan gerekmiştir.Kişisel bir yorumdan da kaçınılmaktadır.Özellikle Roma hukuku bağlamında söz konusu olan tarihsel süreçte Aydınlanma süreci ile ilgili hukuksal ve idari bir süreç ile Anglosakson hukuk sistem açısından bir farklılıkta öne çıkmaktadır.Türkiye ve İsviçre açısından aynı sistem ve aynı kanuna rağmen böyle bir farklılık ise hala o noktaya gelinmemediği de ortaya çıkarmaktadır. Dr.Fikret Arık’ın yakınmalarının hala devam etmesinin tespit edilmesi bu açıdan tarihe not etmeyi gerekmektedir. 2017 yılı ile oluşan bu somut bir asırlık fark böylece söz konusu iken Çocuk Koruma(ma) Kanunu gibi “galat-ı meşhur” bir uygulamanın sosyal hizmet açısından ele alınması da mesleksel bir sorumluk ve görev açısından bazı bilgileri mutlaka ele almayı hala gerektirmektedir..
Özellikle 1907 yılında İsviçre Medeni Kanunu’ nun(ZGB/Zivilgessetzbuch) “ius civil” bağlamında “civil/özgür yurttaş” başlığı altında ele alınırken Aydınlanma sürecinin de önemli bir ürünüdür.Türkiye de bahsedildiği gibi bir medeniyet ile ilgili olmaıp bir İsviçreli için özgür yurttaş olmak bir önceliklidir.Anglosakson hukuk ve yapısal açıdan oluşan bu farklılık ile çocukların bir mülk olarak görülmemesi de ayrıca hedeflenmiştir. Gözetim dahil buna dayalı olarak ise örneğin 1917 de Zürih Gençlik Sekreterliği/Dairesi gibi kurumsal bir yapıdan da bahsedilmektedir. Kantonların Katolik ve Protestanlık öğreti ile verilen hizmetler arasında ki hayırseverlikte bu tarihsel süreçte dönüşmüştür.Evrimleşmiştir.Bu paralelik bağlamında sosyal hizmetler idari bir kamusal hizmet olarakta öne çıkmıştır.Hukuk ve sağlık gibi benzer böyle bir dönüşümde bir profesyonelliği öne çıkarmıştır. 1800 lerden itibaren özellikle Protestanlık öğreti de bu bağlamda öne çıkmaktadır.Aynı zamanda Roma Katolik ile ilgili kurumsal bir yapı ile devlet vede idari yapı açışından bir ilişki de aranmıştır. 1800 yıllardan beri İsviçre’de başlayan böyle bir tarihsel süreçte 1907 yılından beri Sosyal Hizmet eğitimi de başlanmıştır.Özellikle kadın ve çocuklar için öngörülen eğitim ve uygulamalar bağlamında örneğin Protestanlık çoğunluğu oluşturan Zürih te 1921 yılında profesyonel bağlamında ilk mesleksel dernekte kurulmuştur.Her mesleksel derneğin dinsel bir öğreti dışında özellikle çocuk ve kadın dahil yurttaş açısından korunmanın hedeflendiği mesleksel bir etiği öne çıkmarmakta ayrı bir örnektir.
Ancak Türkiye de sosyal hizmetin hala bir kamusal hizmet ve görev olarak bu noktaya gelinmemesi vede aynı kaynak kanun bağlamında bu sürecin ve gelişmelerin hem hukuksal hemde sosyal hizmet açısından yeterli şekilde ele alınmaması ve ilişkilendirilmek istenmemesi de önemli bir gerçektir.Sadece İngiltere veya ABD den bahsedilirken kendi Medeni Kanunun bağlamında oluşan ilişki ise görmezden gelinmektedir. Ancak İsviçre deki bir uygulama ve ilişki sadece bir tercih değildir.Aynı sistem açısından akademik dahil teknik bir bilginin de birlikte ele alınmasını gerektirmektedir.Ancak her açıdan bir körleşme de söz konusudur.Çocuğun yarar ve esenliğin gözetilmesi ile ilgili önemli boyutun eksikliğinden ise rahatsızlık duyulmaması diğer bir önemli temel nedendir.Aslında bu yöndeki bir bilgi eksikliği bir tercih,öğreti ve yorum olmayıp aslında bir bilgi ve teknik düzeyinin de somut bir göstergesidir.Ayıplama veya etik açıdan da ayrı bir değerlendirmeyi de zorunlu kılmaktadır.Fakat bu yönde bir kargaşa öne çıkarken bir sistem kargaşası ile oluşan “anormal”liğin bir araç ve yarar olarak ele alındığı da öne çıkmaktadır. Çocuğun korunması ,yarar ve esenliği gözetilmesi yerine bu kargaşa ile diğer ek istismar/yarar için bir zeminde rahatlıkla oluşmaktadır.Bilgi ve teknik yerine daha çok bir memurlaşma ve esnaflaşma da bir tercih olarak ortaya çıkabilmektedir.
Ayrıca bilindiği gibi başta çocuk dahil kadınların özgür bir yurttaşlık açısından bilgi ve teknik beceri ve profesyonelleşmenin öne çıkarılması yerine başta ÇKK ile garabet bir uygulama bir tercih olarak öne çıkarken sosyal çalışma görevlisi gibi karşılığı olmayan bir uygulama da bir araç olarak benimsenmektedir.Bu durum hala 1921 için bile geçerli değildir. 2005 yılından beri de özellikle sistem ve kaynak kanun açısından oluşan farklılığın gözetilmesi yerine yoğun bir şekilde meşrulaştırılması bu şekilde öne çıkarken 1942 yaşanılan yakınmanın hala ve israr bir şekilde devam ettirmek istenmesi aslında önemli bir sorun olarak halen devam etmektedir. Genelde ve kısaca sistem açısından bakıldığında ise “anomi” ve/veya “anormal” bir uygulama ve yaklaşımının bu şekilde normalleşleşmesi etik dahil meslek açıdan bir aykırılık şeklinde de yansıyabilmektedir.Akademik ve teknik açıdan oluşan ezberler ise “ama” ve “mazeretler ile rahatça geçiştirilmek istenmektedir..Çocuklar yerine “iş” bir öncelikte olabilmektedir..
Ortaya çıkan bu durumu ve tespiti sık sık dğerlendirip paylaşırken en son olarak gördüğüm bir gözlemi de bu açıdan paylaşmak istedim: Gene geçenlerde olduğum gibi mesleksel bir çalışma için Zürih’e gitmiştim. Gençlik alanlar ile ilgili mesleksel çalışma ve uygulamalar bazen Türkiye deki uygulamaları değerlendirmeyi de doğal olarak gerektiriyor. Bu konular arasında çocukların cinsel istismar gibi konuları da gündeme getirdi..Çocuk İzleme Merkezi gibi Sağlık Bakanlığınca bir uygulamadan da bahsedilirken görüntülü bir görüşme odası da öne çıkmıştı.Savcı gözetim altında adli bir görüşmeciden de bahsedilmektedir. (Ki başbakanlık genelgesi bile yeterli kılındı) Bir sosyal çalışmacının, sosyologun, psikologun, hemşirenin çocuk mağdurlar için bir bilgiye ulaşması ile bu yönde bir delil niteliğinin kazandırıldığından da bahsedilmektedir.. Adalet Bakanlığınca da suç işlemiş çocuklar ve mağdurlar içinde benzer bir uygulamadan bahsedilmektedir. Ayrıca böyle bir uygulamanın özellikle sosyal hizmet açıdan bilgi ve teknik ile meşrulaştırılmak istendiği de söz konusu olup teknik danışmanlık açısından UNICEF Türkiye için geçerli bir durum da söz konusudur..
İsviçre de ki böyle bir uygulama da ise bilindiği gibi Gençlik Savcılığı ile yürütülmektedir.2003 yılında yeni bir Gençlik Ceza Kanunu uygulanırken yapısal uygulama 1940 dan beri aynen devam etmektedir. Zürih ,Basel ve Bern gibi büyük kantonlarda böyle bir yapılanma da ise sosyal çalışmacı ve gençlik savcısı parelel bir şekilde ele alınır,hiyerarşik bir yapıda söz konusu değildir.Ayrıca gençler için de geçerli bir adli polis uygulaması söz konusudur.İlk bilgiyi polis alır.Hukuksal bilgi verme ücretsiz olup avukatlık hizmeti ise ücrete ve gelire dayalıdır.Aynı zamanda Gençlik Dairesi de gözetim dahil idari bir taraftır. Süreç Gençlik Savcılığındaki sosyal çalışmacıdan veya gençlik dairesi gibi bir birimden başlar.Ancak son zamanlarda görüntülü uygulamalarda söz konusu olup delilin kalitesi için bir araçtan yararlanmak mümkündür. Her türlü çocuk ve genç için bu yönde bir bilgi ele alınırken gerektiğinde gençlik savcısı ya doğrudan yada polis ile birlikte bir psikologun yardımını da alabilir.Tercümanlık ise başka bir şeydir. Sosyal çalışmacı dil bilmesine rağmen tercüman gibi bir işlevi de ek olarak yerine getirmez. Böyle bir görüntülü uygulama dahil 2003 deki uygulamada ise sosyal çalışmacı böyle bir görevde yer al(a)maz.Yarar ve esenliğin gözetilmesi bağlamında bilgilenme ve raporlama dahil mesleksel bir sorumluluk ve görev öne çıkarken bir süreç yönetimi de önceliklidir.Rapor aynı zamanda delil niteliğindedir.Bilirkişilik yerine de geçilemez.
Dolayısı ile hem hukuk hemde sosyal hizmet açısından bu iki sistem ve teknik bir karşılaştırma da bu görüşmelerde ele alındı.Böyle bir görüşme sırasında oluşan bu farklılık ele alınırken uzun süredir Yüksek Mahkemede hem ceza hemde hukuk uygulama açısından deneyimi sahip bir yargıç arkadaş ise ortaya çıkan bu durumu kısaca şu şekilde özetledi..”Sosyal çalışmacı bir taraftır.Çocuk haklarının da önemli bir tarafı olup savunuculuk görevini yerine getirir…Bir avukat gibidir.Güvence altına alınmalıdır. Burada böyle şey olmaz.Düşünülemez..” dedi.
Dolayısı ile anomi/anormal bir uygulamayı ikna etmek başta adil bir yargılama dahil hukuksal açıdan bile mümkün değilken aynı zamanda bu yönde teknik bir uygunlukta arandığında bu tespit ve özet önemli bir düzeyi de yansıtmış oldu.Halbuki 1942 den beri söz konu olan bu yakınma giderilmiş olunsaydı ve bu bilgi ve teknik düzeye ulaşılmış olunsaydı bu gün çocuklara başka bir gelecek verebilecektir. Özellikle sosyal hizmet açısından savunucuk boyutunun da eksik olması vede oluşturulan aykırılıkların olağanlaştırılması ve meşrulaştırmanın çocuk hakları açıdan ayrı bir tehditte olması nedeni ile bu durumu mesleksel bir sorumluluk ve görev açısından ayrıca ve kısaca paylaşmak istedim.. 13.2.2017
“Ama” sız iyi çalışmalar dileğiyle…
Etiket:çocuk koruma, medeni kanun