
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü: Türkiye’de Sosyal Hizmet ve Çocuk Hakları İçin Bir Standart ve İzleme Mekanizması Olarak Avrupa Konseyi
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü: Türkiye’de Sosyal Hizmet ve Çocuk Hakları İçin Bir Standart ve İzleme Mekanizması Olarak Avrupa Konseyi
SHU Nihat Tarımeri1
Giriş: Çifte Standart ve İhmalin Acıtıcı Anatomisi
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü, yalnızca bir kutlama değil, aynı zamanda çocukların haklarının güvence altına alınmasındaki eksikliklerin ve yükümlülüklerimizin hesap verme günüdür. Bu anlamda Türkiye, çocuk hakları ve sosyal hizmet alanında derin bir “çifte standart” sorunuyla karşı karşıyadır: Bir yanda Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca iç hukukun bir parçası haline gelen uluslararası sözleşmeler ve bu sözleşmeleri yorumlayan Avrupa Konseyi standartları, diğer yanda ise bu standartların uygulamaya geçirilmesindeki ciddi aksaklıklar.
Özellikle, 1985 BM Genel Kurulu tarafından asgari standartlara dayalı olarak gençlik adalet yönetimine yönelik kabul edilen “Pekin Kuralları”na atıfta bulunan ve 20 Kasım 1989’da kabul edilen BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (ÇHS) önsözü, çocukların üstün yararının hangi kurallara dayanması gerektiğini öncelikli ve yükümlü kılmaktadır.
Ancak Türkiye’de, 27 Ocak 1995 tarihli Resmi Gazete’de “Yürütme ve İdare Bölümü”nde yer alan ÇHS’nin önsözündeki “Çocuk Mahkemelerinin Yönetimi Hakkında Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları (Beijing Kuralları)” şeklindeki çeviri problemlidir. 2 Orijinal İngilizce dahil çeşitli dillerdeki “gençlik/jugend/juveile” kavramını ve dönemini yok sayan bu hatalı çeviri söz konusudur. 1979 yılındaki “çocuk mahkemeleri” ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 54. maddesini öne çıkaran bu yaklaşım, çocuk haklarının sınırlandığı bir durumu ve adalet/hukuka bakışı yansıtmaktadır. 3 Görüldüğü gibi, yürütme ve idare açısından “dikkat etmek” yerine “anımsayarak” şeklinde, gerçeğin dışında bir bilgi üretilmiştir. Aynı zamanda, 1889 tarihli bir bakış açısının çocuklara uygun görüldüğü bu çeviri yanlışlığı, hem hukuki hem ahlaki hem de insani açıdan “ayıp” veya “sahtekârlık” dahil bir tanımlama ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır.
Çocukluk ve gençlik döneminin dikkate alınarak yetişkinlerden ayrı ele alındığı bir adalet yönetimi anlayışı 2005 yılına kadar süregelmiştir. Bu süreçte, gençlik dönemini ve bakışını yok sayan hukuk dünyası tarafından 2004’te güncellenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) ile de halen çocuklar için adalet beklenmektedir. Bu süreçte çocukların korunması ve ayrı bir gençlik ceza kanununun olmaması, TCK’nın 31. maddesi ile öne çıkarılan bakış aynen devam ettirilmiştir. Çocuklar ve gençler, “küçükler” olarak tanımlanırken, Türkiye’de aynen yetişkinler gibi ağır cezalar çocuk ve gençlere uygun görülmektedir.
Diğer taraftan, böyle bir idari işlem bağlamında Türkiye’de öne çıkan ÇHS, Anayasa’da yapılan değişiklikle iç hukukun bir parçası olmuş ve yeni bir öykü başlatılmıştır. Bu durum, hem çocuk hakları hem de insan hakları öyküsü içinde önemlidir. Çocuklar için bu yeni öyküde çocuk hakları, insan haklarıdır ve bu yönde pazarlık konusu olmaması nedeniyle de evrenseldir. Bunun için asgari standartlara dayalı kurallar bağlamında bir uygulama yerine, Türkiye’de görüldüğü gibi Pekin Kuralları’nın dikkate alınmadığı ve aksine engellendiği bir “Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK)” TBMM’de üretilmiştir. Türkiye’de çocuklara bu kuralsızlık uygun görülerek, TCK 31. maddesini korumaya yönelik ÇKK, 2005 yılından beri yürürlüktedir.
Adalet ve adalet yönetimine yönelik Pekin Kuralları’nda, karar vermeden önce sosyal araştırma ve inceleme ile bir rapor hazırlanmasının zorunlu kılınması asgari temel kurallardandır. Bu yöndeki profesyonelleşme ve yetkinliğin dikkate alınması yerine, üretilen “sosyal çalışma görevlisi” ve “suça sürüklenen çocuk” şeklindeki garabet, hukuk eliyle bir şekilde üretilmiştir. 4 ÇKK’deki bu garabete ek olarak, dünyada karşılığı olmayan “çocuk ağır ceza mahkemesi” Türkiye’ye uygun görülürken, ÇHS’de öne çıkan bazı ilkelerin temel haklar başlığında yer alması, aynı zamanda TBMM’de 2005 yılında yapılan görüşmelerin birlikte ele alınmasını gerektirmektedir. Görüldüğü gibi,tutanaktaki bilgiler bağlamında çocuk hakları ile ilgili pazarlık dahi yapılmaması gerekirken, bir “at pazarlığının” nasıl yapıldığı bu bilgilerde yer almaktadır.. ÇHS’yi korumak yerine, bu at pazarlığı için yapılan ortaklıkla çocukların haklarının halen nasıl anlamsız ve değersiz kılındığı ortaya çıkmaktadır. 5 TCK için de geçerlidir. Çocuk ve çocuk haklar açısından böyle bir insanlık öyküsü yaşanmış olup kurallar yerine adaletten , sosyal hizmet ile ilgili bilgilerin nasıl kaçırıldığı görülmektedir.
Dolayısıyla, Türkiye’de her yıl “Dünya Çocuk Hakları Günü” kutlanırken, bu “at pazarlık” ve bakış açısı görmezden gelinerek rutin bir işleyiş şeklinde kutlama yapılmakta ve bu yönde bir sektörleşme yaşanmaktadır. Bu kutlamalar arasında, Türkiye açısından önemli bir gelişme olarak “Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi”, 25 Ocak 1996’da Avrupa Konseyi tarafından kabul edilerek üye devletlerin imzasına sunuldu. Türkiye tarafından 9 Haziran 1999’da imzalanan sözleşme, 1 Şubat 2001 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu Sözleşme’nin amacı; çocukların yüksek çıkarları ve yararı için haklarını geliştirmek, onlara usule ilişkin haklar tanımak ve bu hakların, çocukların doğrudan ve diğer kişiler veya organlar tarafından bir adli merci önündeki kendilerini ilgilendiren davalardan bilgilendirilmelerini ve bu davalara katılmalarına izin verilmesini teminen kullanılmasını kolaylaştırmak olarak belirtiliyor. İçerisinde çocukların usule ilişkin haklarına yer veriliyor.
Dolayısıyla, Pekin Kuralları’na dayalı bir ÇHS açısından söz konusu Avrupa Sözleşmesi, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı’ndaki ilke ve değerlerle birlikte ele alınmalıdır. Ayrıca, 1960’lardan beri bu sözleşmelere kaynaklık eden ÇHS’nin, Avrupa Konseyi tarafından alınan söz konusu karar ve uygulamalarla birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
1949 yılından beri kurucu üye olarak yer alan Avrupa Konseyi, İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımından sonra insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü tesis etmek amacıyla kurulmuş kıtanın önde gelen hükümetlerarası kuruluşudur. Kurallara dayalı bir devlet modeli için Bakanlar Komitesi’nin benimsediği “Tavsiye Kararları (Recommendation)”, doğrudan bağlayıcı olmasalar dahi üye devletler için güçlü siyasi, ahlaki ve hukuki yükümlülükler içeren otoriter standartlardır. Türkiye’nin de taraf olduğu bu sistem, sosyal hizmet ve çocuk hakları alanında ortak Avrupa standartlarını, sosyal koruma ve sosyal haklar açısından belirler. Avrupa Sosyal Şartı (ASŞ) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) birlikteliği ile standartlara ve kurallara dayalı bir sosyal devlet, aynı zamanda hukuk devleti özelliğinin kazandırılmasına neden olmaktadır. Anayasal bir görev öne çıkarken, günümüzde öne çıkan ÇKK ile özellikle ÇHS’ye rağmen kuralsızlıklarla birlikte anılmak istenmektedir. Bunların arasında ASŞ açısından söz konusu standartların ve kuralların iç hukuka ve uygulamaya aktarımı, özellikle Avrupa Sosyal Şartı’nın 14. maddesi (sosyal hizmetlerden yararlanma hakkı) ve 17. maddesi (çocukların ve gençlerin sosyal, hukuki ve ekonomik korunma hakkı) bağlamında ciddi sorunları barındırmaktadır.
Sosyal haklar ve sosyal devlet özelliğini kazandıran sosyal hizmetler boyutundaki sosyal hizmet/sosyal çalışma, insan hakları ile doğrudan ilgilidir. Hayırseverlik veya yardımseverliğin ötesinde evrensel bir hizmet olan sosyal hizmet, insan hakları ile öne çıkarken, çocuk hakları da sosyal haklar ile vardır. Bu bağlamda sosyal hizmet, sosyal adalet ilkelerine dayanan, bireylerin, ailelerin ve toplulukların esenliğini artırmayı hedefleyen temel bir disiplin ve meslektir. Bu misyon, çocuklar söz konusu olduğunda hayati önem kazanır. Bu yazı, Avrupa Konseyi’nin sosyal hizmet ve çocuk haklarına ilişkin temel standartlarını inceleyerek, bu standartların Türkiye’deki mevzuat ve uygulamalara ne ölçüde yansıdığını, karşılaşılan zorlukları ve terminolojik tutarsızlıkların yol açtığı mesleki kimlik krizlerinin çocuk hakları açısından da ayrıca ele alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Çocuk haklarının 2005 yılından beri nasıl boşaltıldığının ve çocukların nasıl kandırıldığının engellenmesi için bir yüzleşmeye de yardımcı olabilmektedir. Bu açıdan Avrupa Konseyi Bakanlıklar Komitesi dahil bu yöndeki karar ve raporlar üç bölüm halinde aşağıda yer almaktadır.
EKTE DEVAM EDECEK ÇHS ve Avrupa Konsyey Rapor




