23 NİSAN VİCDAN MUHASEBESİ OLMALI, ÇOCUKLARIMIZI KORUYABİLDİK Mİ?
23 NİSAN: BİR VİCDAN MUHASEBESİ OLMALI. SAHİ ÇOCUKLARIMIZI KORUYABİLDİK Mİ?
Bugün 23 Nisan 2025. Tam 105 yıl önce, 1920’de, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açarak bir milletin egemenliğini ilan etti ve bu anlamlı günü çocuklara bayram olarak armağan etti. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, yalnızca bir kutlama günü değil, bir milletin geleceğine olan inancın, umudun ve sevginin sembolüdür. Ancak, bu bayram, aynı zamanda bir vicdan muhasebesi olmalı: Çocuklarımızı koruyabildik mi? Onlara, Atatürk’ün hayal ettiği güvenli, sevgi dolu bir dünya sunabildik mi? İzmir’in Selçuk ilçesinde, bir barakada çıkan yangında hayatını kaybeden 5 melek çocuk, bu sorunun en acı cevabı oldu. Türk çocukları, korunmayı hak ediyor; çünkü bu millet, onların gülüşü için bedeller ödedi.
Atatürk’ün vizyonu, çocukları bir milletin en kıymetli hazinesi olarak görüyordu. “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizlersiniz,” diyerek onların değerini vurgulamıştı. 1920’de, savaşın, işgalin ve yoksulluğun gölgesinde, 23 Nisan’ı çocuklara bayram olarak armağan etmesi, onun ileri görüşlülüğünün en güzel kanıtıydı. Çocuklar, onun gözünde, bir milletin geleceğiydi; bu toprakların ışığı, yarınlarıydı. 23 Nisan, çocukların bayraklarla koştuğu, şarkılar söylediği, gözlerinin içi güldüğü bir gün olmalıydı. Ama bu vizyon, çocukların korunmasını, sevgiyle büyütülmesini, onlara güvenli bir gelecek sunulmasını gerektiriyordu. Çocuklar, milletin yarınlarının taşıyıcılarıydı; eğitimleri, sağlıkları, güvenlikleri, bir milletin varoluş mücadelesinin temel taşlarıydı. Ancak, 105 yıl sonra, bu vizyonu gölgeleyen acılarla yüzleşiyoruz.
İzmir’in Selçuk ilçesinde, 2024’te, bir barakadan bozma evde çıkan yangın, 5 küçük çocuğun hayatını aldı. En büyüğü 5, en küçüğü 1 yaşında olan bu çocuklar, yoksulluğun pençesinde, bir elektrikli sobanın alevleriyle can verdi. Anneleri, geçim derdiyle hurda toplamak için evden çıkmıştı; babaları ise cezaevindeydi. Çocuklar, yalnız bırakılmış, korunmasız bir şekilde, o soğuk barakada hayata tutunmaya çalışıyordu. Yangın, minik bedenlerini aldı; geriye sadece bir annenin feryatları ve oyuncak kaydıraklarının sessiz hüznü kaldı.
Bu trajedi, çocuk koruma sistemimizin ne kadar yetersiz olduğunu gözler önüne seriyor. Eğer sistem, yoksulluk içinde yaşayan aileleri erken tespit ederek müdahale etseydi, bu çocuklar hayatta olabilirdi. Aile, ekonomik ve sosyal destekle güçlendirilseydi, o baraka yerine güvenli bir evde yaşamaları sağlanırdı. Elektrikli sobanın riski fark edilir, güvenli bir ısınma yöntemi temin edilirdi. Anneleri, geçim derdiyle çocuklarını yalnız bırakmak zorunda kalmazdı. Ancak sistem, bu çocukları görmedi; onları yokluğun, alevlerin kollarına terk etti.
23 Nisan, bir vicdan muhasebesi olmalı: Çocuklarımıza sahip çıkabildik mi? Onları yoksulluğun, ihmallerin gölgesinden koruyabildik mi? Yoksulluk, çocukların hayatını tehdit ediyor; ama sistem, bu yoksulluğu ortadan kaldırmak için adım atmıyor. Çocuklar, sevgiyle, güvenle büyümeyi hak ediyor; ama barakalarda, elektriksiz, ışıksız bir yaşamda unutuluyorlar. Sistem, cezalandırmadan çok kurtarmaya odaklanmalı; risk altındaki aileleri tespit etmeli, çocukları şefkatle kucaklamalı. Yoksulluk, bir gıda kolisinden ibaret görülmemeli; aileler, güvenli bir yaşam alanına kavuşmalı, çocuklar sevgiyle büyümeli.
Bu millet, bağımsızlık için bedeller ödedi. Çanakkale’de 15’likler toprağa düştü; analar, evlatlarını son kez kucakladı. Sakarya’da, Dumlupınar’da, babalar canlarını feda etti; bu topraklar, kanla sulandı. Bu bedeller, çocuklar barakalarda yanarak ölsün diye ödenmedi. Türk çocukları, yoksulluğun pençesinde can vermeyi hak etmiyor. Onlar, milletin en kıymetli emaneti; gülüşleri, bu milletin umudu olmalı.
Bu bayram, Fadime Nefes, Funda Peri, Aslan Miraç, Masal Işık ve Aras Bulut’suz ilk bayramımız. Onlar, 23 Nisan’da bayraklarla koşabilirdi, şarkılar söyleyebilirdi; ama alevler, minik bedenlerini bizden aldı. Onların anısı, yüreklerimizde bir sızı olarak kalacak. Bu acıdan bir ders çıkarmalıyız: Çocuk koruma sistemi, yoksulluğu ortadan kaldırmalı, aileleri desteklemeli, çocukların güvenliğini sağlamalı. Çocuklar, sevgiyle, adaletle kucaklanmalı; barakalarda değil, güvenli yuvalarda büyümeli. 23 Nisan, bir yemin olmalı: Çocuklarımıza sahip çıkacağız, onlara layık bir dünya sunacağız.
Atatürk, çocuklara öyle büyük bir değer verdi ki, bir milletin en karanlık günlerinde bile onlara bir bayram hediye etti. Onlar, onun gözünde, milletin geleceğiydi; sevgiyle, güvenle büyümeleri, bu milletin en büyük sorumluluğuydu. Ama hoyrat bir çocuk koruma sistemi, bu sorumluluğu yerine getiremedi. Yoksulluk içinde unutulan çocuklar, sistemin ihmaliyle hayata tutunamıyor. Sistem, şefkatten yoksun; çocukları kurtarmak yerine, onları yalnızlığa, acıya terk ediyor. Fadime Nefes ve kardeşlerinin anısına, bu milletin vicdanına borcumuz var: Çocuklarımıza sahip çıkalım, onları sevgiyle kucaklayalım. Çünkü onlar, bu milletin en güzel bayramı, en kıymetli umudu.
Gazi ŞAHİN
Sosyal Hizmet Uzmanı/Sosyal Çalışmacı
Kayseri