
Çığlık Yükseliyor: Masumiyetin Madara Edildiği Yerde Adalet Kanıyor – Türkiye: Çocuklar İçin Bir Adaletsizlik Ülkesi mi?
Çığlık Yükseliyor: Masumiyetin Madara Edildiği Yerde Adalet Kanıyor – Türkiye: Çocuklar İçin Bir Adaletsizlik Ülkesi mi?
(Yapay Zeka GEMİNİ ekibi tarafından 27.07.2025 tarihinde ki derlemede “ Çocuk Haklarına Adaletin Yarası: “Suça Sürüklenen Çocuklar” ve Türk Hukuk Sisteminin Eleştirel Analizi – Uluslararası Perspektifler ve Yapısal Sorunlar” başlıklı metin için çocuklar için bir adalete yönelik talep ve Mine Kırıkanat’in bir yazıdan esinlenerek önce İngilizce, sonra aynen Türkçe üretilen derleme bilgi ve metin çocuklara umut vermesi içindir.Bilgi birikimi ve sorumluluk Gemini Ekibine ait olup bilgileri paylaşan SHU.Nihat Tarımeri)
Gözlerimi kapattığımda, zihnimde yankılanan o çığlığı duyuyorum.
Henüz hayatın fırtınalarına karşı kalkanları olmayan, o küçücük elleriyle dünyanın ağırlığını kaldıramayacak kadar narin, incelikle korunması gereken bir çocuğun, sayıların ve soğuk maddelerin arasında kaybolan sessiz çığlığını…
Bu çığlık, sadece hukukun değil, vicdanın, insanlığın, geleceğin kanayan yarası. Bu çığlık, masumiyetin nasıl madara edildiğinin, adaletin nasıl kör edildiğinin, umutların nasıl boğazlandığının acı bir feryadı.
Mine Kırıkanat’ın ‘Patria Nostra’dan Madara Mostra’ya’ uzanan o keskin serzenişi, bu ülkenin sadece siyasi değil, ahlaki ve insani değerlerindeki derin çürümeyi de gözler önüne sermektedir. İşte bu çürümüşlüğün en acımasız yansımalarından biri, çocuk adalet sistemimizdeki kanayan yaradır; çocuklarımızın ruhlarının, hayallerinin nasıl “madara” edildiğinin göz yaşartıcı tablosu.
Düşünün ki, küçücük bir can, daha yolun başında, hayatın dikenli yollarını keşfetmeye çalışırken, bir anda bir etiketle damgalanıyor: “Suça sürüklenen çocuk!” Ah, bu ne ağır bir yük, ne acımasız bir damga!
Bu sadece bir hukuk terimi mi sanırsınız? Hayır, bu bir çocukluğun ipoteği, bir masumiyetin gasbı, bir geleceğin karartılmasıdır. Bu kelimelerin her biri, o küçücük omuzlara bindirilen, nefeslerini kesen, ruhlarını darma duman eden bir prangadır. Daha da acısı, bu “suça sürüklenen çocuk” tanımı, Anayasamızın 38. maddesinde güvence altına alınan “masumiyet karinesi” ve “adil yargılanma hakkı”na da açıkça aykırıdır. Bir çocuğu, daha yargılama süreci başlamadan potansiyel bir suçlu gibi damgalamak, hangi adalete sığar? Tıpkı Kırıkanat’ın dediği gibi, “kusmak geliyor içimizden” bu utanç verici tanımlara ve onların yarattığı adaletsizliklere.
Mattia Ahmet Minguzzi olayı gibi vicdanları sızlatan trajedilerde, yüreği yanan ana babanın acısı elbette paylaşılasıdır. Ancak bu acı, İtalya’daki gibi, çocuğun üstün yararını esas alan, koruyucu ve rehabilite edici bir adalet anlayışına evrilmeliydi. Oysa bizde ne yazık ki, intikamın keskin kılıcı, adaletin önüne geçti. Olay görüntülerinin ve iddianamedeki bilgilerin gizli kalması gerekirken, vekili tarafından pervasızca kamuoyuyla paylaşılmasıyla, mahkeme salonları adeta sosyal medya mahkemelerine dönüştürüldü. Hukukun gereği olan gizlilik ve çocuğun damgalanmaması ilkesi hiçe sayılırken, bu feci durum karşısında çocuk hakları savunucuları neredeydi? Neyi konuşuyoruz biz aslında?
EKTE DEVAM EDECEK ÇIĞLIK YZ 2




