
SUÇA SÜRÜKLETİLEN ÇOCUKLAR İÇİN HUKUK ELİYLE ADALETTEN KAÇIRMALAR VE ÇOCUKLARIN KORUNMAMASI – 2
SUÇA SÜRÜKLETİLEN ÇOCUKLAR İÇİN HUKUK ELİYLE ADALETTEN KAÇIRMALAR VE ÇOCUKLARIN KORUNMAMASI – 2
1949 KUNTER ÇOCUK MAHKEMELERİ ÖN TASARISI VE 2005 DÖNMEZER TASARISINDAKİ DÜZENLEMELERDEN, TCK/31 VE ÇOCUK KORUMA(MA) KANUNU’NA UZANAN ACI DOLU BİR ÖYKÜ
Türkiye’de bir asrı aşkın süredir kronik bir “çocuk meselesi” yaşanmaktadır. Acılarla ve umutların köreltilmesiyle örülü bu mesele, gençlik dönemi ve gençlik suçluluğunun sistematik olarak yok sayılmasıyla doğrudan ilişkilidir. Çocukları korumak ve onlara umut aşılamak konusundaki sorumluluklarımız, onlara nasıl baktığımızın da bir göstergesidir.
Bir yandan çocuklara sevgi ve öğütlerle yaklaşılırken, diğer yandan onların sömürülmesi ve istismarı gibi hoyratlıklar sergilenmektedir. Çocukları gerçekten korumak yerine araçsallaştırmak, derin bir ikiyüzlülüğü ortaya koymaktadır.
Çocuklar, toplumun vicdanı ve aynasıdır. Onlara adil davranmak, yetişkinlerin kendi çocukluklarını hatırlamasını ve empati kurmasını gerektirir. Empati yoksunluğu, insanlıktan uzaklaşmanın ve çeşitli zalimliklerin temel nedenidir. Çocuklara yönelik hoyratlıkların önlenmesi, hem adalet hem de sosyal hizmet mekanizmalarının birlikte çalışmasıyla mümkündür.
Mevcut sistem ve kurumların, özellikle suç işleyen çocuk ve gençlere karşı affetmeyi de içeren vicdanlı bir bakış açısına sahip olması elzemdir. İnsanlık tarihinde, çocuk ve gençlere yetişkinler gibi muamele edilerek özgürlüklerinin kısıtlanması, çoğu zaman bir hınç hukukunun parçası olmuştur.
Ancak insanlık, hataların tekrarlanmaması için eğitimi ve korumayı önceliklendirmiştir. Hukuksal dönüşümde çocuk ve gençlere odaklanılması, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Pekin Kuralları gibi uluslararası standartlarla önemli bir aşamaya gelmiştir.
Eğitim odaklı koruma anlayışı, suçun tekrarlanmamasına yönelik insancıl bir bakışı yansıtır. Bu anlayış, hınç hukukundan ayrışarak, vicdanların körelmesi yerine çocuk ve gençlere umut aşılamayı hedefler. Çocukların her zaman ve her yerde korunması, onların üstün yararının gözetilmesi ve onlara karşı dürüst olunması temel prensip olmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 102. yılında, 1926’da kabul edilen 743 sayılı Türk Kanun-ı Medenisi, İsviçre Medeni Kanunu’ndan uyarlanmış ve çocukların mülk olarak görülmesini engelleyen, kadın-erkek eşitliğini öne çıkaran önemli bir adım olmuştur. Aynı yıl yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu ise 1889 tarihli İtalyan (Zanardelli) Ceza Kanunu’ndan alınmıştır. Ancak İtalya’nın bu kanunu 1930’da güncellemesine rağmen, Türk hukuk dünyası bu gelişmeleri takip etmekte körleşmiştir.
Bu süreçte çocuklar için öngörülen düzenlemelerdeki eksiklikler, 2005’te kabul edilen 5237 sayılı TCK’nın 31. maddesine aynen yansımıştır. Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK) ise çocuk mahkemelerine ilişkin yapısal düzenlemeleri gündeme getirmiştir.
Bu süreçte çocukların küçük bir bölümü için aynı maddeler arasında özellikle 54. maddesi 1 ile ilgili gelişmeler bu açıdan halen dikkat edilmemiştir. Sahip olan bakış ve uygulamalar 2005 yılındaki 5237 sayılı TCK.31 maddesinde aynen devam etmesi de bu şekilde sağlanabilmiştir.. Bu yönde Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK) ise aynı zamanda çocuk mahkemeleri ile ilgili yapı ve düzenlemeleri ve gelişmeler aslında birlikte öne çıkarmaktadır.
Bilindiği gibi 1979 da 2253 sayılı kanun ile Çocuk Mahkemelerinin 2 kurulması ancak bu süreçte sağlanmıştır. Yine bu yönde 1980 yılında ki 2552 sayılı kanuna ek olarak çocuk mahkemeleri ancak 1987 yılında Ankara da kurulmuştur. 2005 yılına kadar bazı iller kurulurken ÇKK ile çocuk mahkemelerine ek olarak dünyada karşılığı olmamasına rağmen çocuk ağır ceza mahkemeleri ile yetişkinler dışında yargılandığı özgün bir yapı ve uygulama çocuklara halen uygun görülmüştür..
20 yıldır bu mahkemeler dahi yaygınlaşmamış, çocukların yarısı halen genel mahkemelerde yargılanmaktadır. Genel mahkemelerce tutuklanmaları kolaylaştırılmakta, hukuksal koruma açısından bir eylemsizlik hali söz konusu olmaktadır.Böyle bir dert içinde olunulmazken bu sorunların kökleri tarihseldir çocukların 1940 larda dert edilmesi arasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası’nın 1949 tarihli ve 15 Cilt 1. Sayısında da ki Doç.Dr. Nurullah Kunter (1911-1994) tarafından ” Suçlu Çocuklar ve Çocuk Mahkemeleri ve İnfaz Müesseleri” 3 başlıklı başlıklı makalesi, konunun stratejik önemine işaret eder. Kunter, çocuk suçluluğunu bir “çocuk davası” olarak görür ve “Yarın milletin mukadderatını teslim edeceğimiz kimselerin sayısı ne kadar çok, kalitesi ne kadar üstün olursa, bu millete o kadar iyi hizmet etmiş oluruz” diyerek meselenin önemini vurgular.
Kunter’in tasarısı, uygulayıcıların niteliği, kurumsal altyapı ve mali kaynağın önemine işaret ederek son derece gerçekçidir. “Eğer gerekli müesseseleri kuramayacak, eleman yetiştiremeyecek ve tahsisat veremeyecek isek, çocuk mahkemelerini teşkilde bir fayda yoktur” uyarısı, bugün dahi geçerliliğini korumaktadır.
1989’da hazırlanan bir tasarıya ulaşılamazken, AB uyum süreci kapsamında 2004-2005’te Prof. Dr. S. Dönmezer başkanlığında Türk Ceza Kanunu yeniden ele alınmıştır. 500 maddelik bu tasarı TBMM’ye sunulmuş, 4 Prof. Dr. Dönmezer’in vefatı üzerine üç doçentin (Adem Sözüer, İzzet Özgenç, Ahmet Gökçen) katkılarıyla 350 maddeye indirgenerek kabul edilmiştir. Bu süreçte çocuklara ilişkin 27 madde yerine sadece TCK 31. maddesi getirilmiş, koruma boyutu ikinci plana itilmiştir. Çağın ötesi bakışın korunması amacıyla akıl hastalığı ile ilgili yeteneğin çocuklar için benzer bir yetenek aranılarak çocukların yetikinler gibi cezalandırıldığı uygulama çocuklara halen uygun görülmüştür.
1889 tarihli cezalandırıcı bakış ile 1949 tarihli Kunter ön tasarısının insancıl hukuk anlayışı arasında derin bir uçurum vardır. Kunter, İtalya, İsviçre ve Almanya’daki benzer uygulamaları hedef gösterirken, Türk hukuk dünyası kaynak kanunlardaki gelişmeleri yansıtmakta isteksiz davranmıştır.
Günümüzde TCK 31. maddesindeki cezaların artırılmasına yönelik bir taslak tasarı söz konusudur. Bu tarihsel arka plan dikkate alınmadan hazırlanmıştır. İstanbul Kadıköy’de yaşanan Ahmet Mattia Minguzzi olayı, gerçeklerle yüzleşmemize neden olmuştur.T 5 olayı, gerçeklerle yüzleşmemize neden oldu.Son 20 yıldır gözümüzün önünde yaşananlara alışırken, “suça sürüklenen çocuk” kavramı ve “gençlik suçluluğu” ile bir hesaplaşmaya zorlandık. Bu olay, ÇKK kapsamındaki sorumluların hesap vermemesiyle bir “hınç ve linç hukukunun” nasıl ortaya çıktığını göstermiştir.
Soruşturma aşaması dahil on aylık sürecin sonunda iki gence verilen 24 yıl hapis cezası, fiilen ağırlaştırılmış müebbet karşılığıdır. Soruşturma evresindeki bilgilerin sızdırılması ve sosyal medyada yürütülen yargılama, ciddi bir damgalama ve lekeleme sürecine yol açmıştır. Bu durum, Türkiye’de bir “çocuk meselesinin” çözülemediğinin açık göstergesidir.
Anayasa’da temel ilke olan masumiyet karinesine rağmen, “suça sürüklenen çocuk” tanımı damgalamayı normalleştirmiştir. Adaleti etkilemekten kaçınmak adına, devekuşu misali gerçeklerden kaçıldığı için verilen ağır ceza toplumsal hıncı dindirememiştir. Süreçte aklın ve hukukun değil, duyguların öne çıkarılması, bu “adalet” anlayışını beslemiştir.
20 yıldır sorunun kaynağına inilmeyip sadece sonuçlarla mücadele edilmektedir. Cezaların artırılmasını öngören tasarı taslağının 11. Yargı Paketi’ne dahil edilmesi ve ardından 14 Kasım 2025’te geri çekilmesi, panik refleksiyle hareket edildiğini göstermiştir. Bu tartışmalar, TBMM’de bir araştırma komisyonu kurulması ihtiyacını doğurmuştur..6
Adalet Bakanlığı verilerine göre 2024’te yaklaşık bir milyon çocuk ve genç adalet sistemiyle temas halindeydi. TÜİK verileriyle doğrulanan 250 bin civarı suç mağduru çocuğun yanı sıra, “suça sürüklenen ve damgalanan” çocuk ve gençlerin geleceği ÇKK ve TCK ile şekillenmektedir. 15-18 yaş grubu, gençlik suçluluğunun yaklaşık %70’ini oluşturmaktadır. 7“Korunma ihtiyacı olan çocuk” ve “suça sürüklenen çocuk” tanımları altında çocukların korunduğu iddia edilen ÇKK’nın, TCK ile birlikte ele alınış biçimi, toplum olarak çocuklara ve insanlığa bakışımızla doğrudan ilgilidir.
20 yıldır yürürlükte olan ÇKK ve TCK 31. maddenin uygulanışı, toplumun geleceğini derinden etkilemektedir. Gençler için ayrı bir düzenleme hala yoktur. Adalet sisteminde rol alan aktörlerin görev ve sorumlulukları net olmadan, milyonlarca çocuk bu kanunların mağduru olmaya devam etmektedir.
Adalet Bakanlığı’nın “suça sürüklenen çocuk” ve “korunma ihtiyacı olan çocuk” tanımlarını mağdur hakları kapsamında ele alması, sistemik sorunu resmen ikrar etmektedir. Bu trajikomik durum, ÇHS, ASŞ ve AİHS hükümlerinin ihlali boyutlarıyla ele alınması gereken anayasal bir görevi ön plana çıkarmaktadır.
Bu acil ihtiyaç nedeniyle, hem ÇKK hem de TCK’daki düzenlemelerin kanunlaşma süreçlerini ve tarihsel arka planını anlamak elzemdir. 2005’te kanunlaşan ÇKK’ya yönelik Adalet Komisyonu’nun 21 ve 27 Haziran 2005 tarihli görüşme tutanakları, bu bağlamda kritik öneme sahiptir. 8
Kunter’in insani, bilimsel ve ileri görüşlü vizyonu, Türkiye’nin çocuk adalet sisteminin temel taşını oluşturmayı hedeflerken, günümüzdeki ÇKK ve TCK m.31 uygulamaları bu vizyondan oldukça uzaktır. Bu iki örnek arasındaki uçurum, insan haklarından ne denli uzaklaşıldığının göstergesidir.
Günümüz tartışmaları arasında cezaların artırılması gibi çözümler öne çıkarken, Prof. Dr. Nurullah Kunter’in metni ve Prof. Dr. S. Dönmezer tarafından hazırlanan bölümdeki gerekçeler, yapay zeka DeepSeek tarafından analiz edilerek derlenmiştir.
Çocuklar, toplumun sadece geleceği değil, aynı zamanda mevcut vicdanının aynasıdır. Türkiye’de süregelen “çocuk meselesi”, umutların yeşermesi yerine acılarla ve görmezden gelinen gençlik suçluluğuyla varlığını sürdürmektedir. Çocukları koruma adına araçsallaştıran bu yaklaşım, toplumsal ahlakın temelden sarsıldığını göstermektedir.
Çocuk hakları meselesi, basit bir hukuksal düzenlemenin ötesindedir. Her yetişkinin kendi çocukluğunu hatırlaması ve empati kurması önceliktir. Hukuki sistem, uluslararası standartlar ışığında hınç hukukundan uzaklaşmalı, eğitimi merkeze alan insancıl bir koruma yaklaşımını benimsemelidir.
Esas mesele, adaletin sadece bir ceza aracı olmaktan çıkarılıp vicdanlı bir dönüşüm aracı haline gelmesidir. Suç işleyen gençler de dahil her çocuğa “üstün yararı” temelinde yaklaşmak, onlara umut yeşertmek ve toplumu onlarla birlikte iyileştirmek zorundayız. Bu, yalnızca devletin değil, her vatandaşın görevidir. Çocuklara karşı dürüst olmak, toplumun geleceğine karşı dürüst olmaktır.
TBMM Adalet Komisyonu görüşmelerini yansıtan tutanaklarda yer alan bilgiler ve bazı örnekler, günümüzü anlamamıza yardımcı olabilir. Üç bölge olarak yer alan bilgilerin yanı sıra 2005 yılında TBMM Adalet Komisyonu tarafından söz konusu tutanak ve bu yöndeki analizlerinde birlikte ele alınması gerekmektedir.9
SHU Nihat Tarımeri
BÖLÜM I
A-SUÇLU ÇOCUKLAR VE ÇOCUK MAHKEMELERİ HAKKINDA KANUN ÖN TASARISI
(Gerekçeden önce ön tasarı )
B İ R İ N C İ B Ö L Ü M
CEZA VE TEDBİR SORUMLULUĞU
Ceza ve tedbir sorumluluğu olmıyan çocuklar:**
Madde 1 Suçu işlediğinde yedi yaşını bitirmemiş olanlara ceza verilmez. Bunlar hakkında tedbir de alınmaz.
Yalnız tedbir sorumluluğu olan çocuklar:
Madde 2 Suçu işlediğinde yedi yaşını bitirmiş olup da on sekiz yaşını bitirmemiş olanlardan hüküm zamanı on sekiz yaşını bitirmemiş bulunanlar hakkında ceza verilmez, gerekli terbiye, ıslah, bakım ve koruma tedbirleri alınır.
Suçu işlediğinde yedi yaşını bitirmiş, fakat on yaşını bitirmemiş olan küçük hakkında tedbir alınabilmesi işlenen suçun ağırceza mahkemelerinin görevine giren bir cürüm olmasına bağlıdır.
Ceza sorumluluğu da olan çocuklar:
Madde 3 Suçu işlediğinde on dört yaşını bitirmiş olup da on sekiz yaşını bitirmemiş olanlardan hüküm zamanı on sekiz yaşını bitirmiş bulunanlar hakkında tedbir alınır. Gerektiği zaman ceza da verilebilir.
Yalnız ceza sorumluluğu olanlar:
Madde 4 — Suçu işlediğinde on sekiz yaşını bitirmiş olanlara ceza verilir.
Kanundaki terimler:
Madde 5 — Bu kanunda yedi yaşını bitirmiş fakat on dört yaşını bitirmemiş çocuklar (küçük çocuklar); on dört yaşını bitirmiş fakat on sekiz yaşını bitirmemiş çocuklar (yetişkin çocuklar); on sekiz yaşını bitirmiş, fakat yirmi bir yaşını bitirmemiş olanlar da (gençler) terimi ile gösterilmiştir.
İ K İ N C İ B Ö L Ü M
TEDBİRLER VE CEZALAR
A) Hüküm zamanı on sekiz yaşını bitirmemiş olan küçük suçlular hakkında tedbirler:**
Madde 6 — Suçu işlediğinde yedi yaşını bitirmiş, fakat on dört yaşını bitirmemiş olan küçüklerden hüküm zamanı on sekiz yaşını bitirmemiş olanlar hakkında, çocuğun beden, ruh, aile ve terbiye durumuna göre ve en çok on sekiz yaşına kadar sürmek üzere aşağıdaki tedbirlerden biri alınır:
a) Veliye, vasiye, bakıp gözetmeyi üstüne alan akrabadan birine teslim.
b) Bakıp gözetmeyi üstüne alan iyi ve uygun bir aile yanına yerleştirme.
c) Resmi veya hususi bir çocuk yuvasına, yurduna, terbiye müessesesine veya okula veya eğitim enstitüsüne yerleştirme.
d) Resmi veya hususi bir iş müessesesine veya bir usta yanına yerleştirme.
e) Resmi veya hususi bir hastahane veya şifahane veya anormal çocuklara mahsus müesseselere yerleştirme.
f) Devletin idare ettiği veya denetlediği bir ıslah yurduna koyma.
EKTE DEVAM EDECEK Kunter ve Dönmezer



