8 Mart Dünya Kadın Emekçiler Günü ve “Nafaka Avans” uygulaması konusundaki körleşmeyle kadın cinayetlerine ortaklık
8 Mart Dünya Kadın Emekçiler Günü ve “Nafaka Avans” uygulaması konusundaki körleşmeyle kadın cinayetlerine ortaklık
2019’da “Türkiye’de, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”’na göre 474 kadının öldürüldü açıklanmıştır. Son 10 yıldaki en yüksek rakamıdır.Rapora [2] göre 2019 yılında işlenen kadın cinayetlerinin 115’ü şüpheli ölüm olarak kaydedilirken, 218 kadının neden öldürüldüğü tespit edilememiş, 27’si ekonomik bahaneyle, 114’ü boşanmak istemesi, barışma isteğini reddetmesi, arkadaşlık isteğini reddetmesi gibi kendi hayatına dair karar almak isterken öldürüldüğü açıklanmıştır.
Özellikle 6284 sayılı kanunun yanı sıra İstanbul Sözleşmesine rağmen çeşitli şiddetler sonucu çocuklarının da ağır bir şekilde mağdur olduğu vahim durum 8 Mart Dünya Emekçiler Kadın Günü için de önemli ve temel gündem arasındadır.Başta sık sık ele alınan ve çatışma alanına dönüşen İstanbul Sözleşmesi dahil sözleşmelere saygı duymakla başlar.Hakların korunması ve geliştirilmesi içindir. Kadın cinayetleriyle ilgili bu konu , çeşitli söylemler arasın da yer aldığı gibi İstanbul Sözleşmesi gibi bir ölçü ve uygunluğun birlikte ele alınmasını gerektirmektedir. İstanbul Sözleşmesi açısından tazminat dahil şimdiye kadar bu yönde bir karara ise rast gelinmemektedir. Kadın cinayetleri ve/ya zorla ve erken evlendirme konusu dahil tazminatı içeren kararın Türkiye de hala var olmaması aynı zamanda Türkiye de yaşanılan böyle bir sorunun hukuka uygun olduğu gibi bakışı da ortaya koymaktadır. Hukuk ve sosyal devlet özelliği; anayasal ödev ve görevlere rağmen söylemler ve taleplerin boşta kalmasına da nedendir. Hem hukuk hem de sosyal hizmetlere bakışın da yansıması ve özetidir.Yaşanılan vahim sonuç ve soruna, herkesin kendine göre bakması ve/ya pasif kılınması dahil ortaklıklar,söylemleri de önemli bir sorun kaynağı olarak öne çıkarmaktadır.
8.Mart 1857 tarihinde hakları için öldürülen 120 emekçi kadını zaman içinde anarak oluşan böyle öykü sonucu günümüzde “8 Mart Dünya Emekçiler Günü” bu acıların tekrar olmaması içindir. Emekçi kadınlara yönelik taleplerini içeren mücadele ve oluşan bu öyküler emekçi , ezilen ve sömürülen, taciz edilen kadınların da günüdür. insanların da birlikte ele almasına yardımcı olmaktadır. Yaş,cinsiyet ve ırk konusunda hala bir fark olmadığı için şiddet ve sömürünün önlenmesi 8 martları bu açıdan önemli yapmaktadır.
8. Mart günü için başta Barolar olmak üzere kadın cinayetleri dahil yaşanılan kadın sorunu ele alınmaktadır. Türkiye de çeşitli şekilde yaşanılan “kadın sorunu”nun evrensel değerlere dayalı bir bilinçle başta hukuksal olmak üzere sosyal koruma açısından çözümlerin de aranmasını gerektirmektedir. Bu bilinçle birlikte çözümler için akademik dünyası dahil kadının bir obje olarak farklı farklı ele alınmak istenmesi ve araç olunması için de bir zemin olabilmektedir..Evrensel değerlerin ve bilincin önüne de çıktığı çeşitli bakışlar aynı zamanda yeni sorunlara ve çözümlere gebe olabilmektedir. Barolar da yayınlanan özel bültenler veya bazı yayınlarda ki bilgiler, görüşler ; sonuç ve çözümler yerine “ama” larla mazeretlerin üretilmesi için papağanlaşma evrensel değerlere dayalı bilincin ve içselleştirmenin önüne çıkmaktadır. Çeşitli “-meli” ,”-malılar” ,yapılan tespitler ise diğer 8 mart güne kadar geçen süre de unutulması içindir.Evrensel açıdan çözüm için bu sorunun amaç yerine söylem ve yakınmalarla araç olunması da temel bir neden olarak ortaya çıkmaktadır.
Özetle günümüzde laf çok ,gereğini de yapan yoktur.
Bu süre de kadına cinayetler ve çocuklar dahil ağır mağduriyetlerin aynen devam etmesi de bu bakış ve gerçekler arasındadır. Emekçi kadınlar dahil çeşitli şekilde çalıştırılan , ezilen ve sömürülen, taciz edilen kadınlar bu gerçekler arasındadır.Yaş,cinsiyet ve ırk konusunda hala bir fark olmadığı gibi şiddet ve sömürünün önlenmesi adına özellikle yapılan tespitler, söylemler ve yakınmalar 9 mart sonrası unutulanlar içindir.Hukuksal ve sosyal koruma açısından çözümler arasında ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) bunların arasında öncelik olup umutmak veya körleşme hukuktan uzaklaşılmasına nedendir. Ayrıca sosyal anayasası olan Avrupa Sosyal Şartı(ASŞ) [3]’ ele alınmak istenmemektedir.Halbuki bu sözleşme iç hukukun parçasıdır. Sözleşmede ; toplumun temel birimi olarak aile, tam gelişmesini sağlamaya yönelik uygun sosyal, hukuksal ve ekonomik korunma hakkına sahiptir (md 16). Ve ,çocuklar ve gençler uygun sosyal, hukuksal ve ekonomik korunma hakkına sahiptir (md.17) şeklin ki haklar bu yükümlükler kapsamındadır. Bu haklar konusunda ki körleşme (ler) dolayısıyla önemli bir sorun kaynağıdır. Acı öyküler sonucu insan hakları bağlamında temel haklar ve özgürlüklerle ilgili temel ihtiyaçlar için öne çıkan sosyal koruma ve sosyal hizmetler ile ilgili boyutun ele alınmasını öncelik yapmaktadır (md.14)[4]. Yöntem ve araçlarla uygulanmasını da gerekli kılmaktadır
Sosyal koruma ve sosyal hizmet ile ilgili boyut özellikle insan hakları ve hukukla ilgilidir.İnsanı da odak yapmaktadır. Bu yönde ki tek göz dahil körleşme(ler) önemli hukuksal bir sorundur. Aynı zamanda bu yönde ki körleşmeler Türkiye de farklı farklı bir şekilde ele alınmasına yardımcı olmaktadır. Evrensel değerlere ve bakışa rağmen özellikle 5395 (ÇKK) sayılı “Çocuk Koruma(ma) Kanunda yer verilen “sosyal çalışma görevlisi” şeklindeki tanımla sosyal hizmetler ve adalet özellikle yozlaştırılmıştır.İnsan hakları ve çocuk haklarını da korumak için amaç olunması yerine çeşitli araçlara yer verilmiştir. Örneğin 1982 yılından beri var olmayan “pedagoji” bilimine rağmen 4787 ve 6284 sayılı kanunda yer alan “pedagog” lar da bu araçlardan birisidir.. Sosyal çalışmacılar dışında sosyal ortam ve yaşam koşulları konusunda araştırma ve değerlendirme için psikologların da dahil olduğu araçlar yozlaşmanın da önemli örneğidir.Sosyal koruma ile ilgili sosyal hizmetin ve de yöntem ve araçlarının özellikle benzer kılınmasına ek olarak 7188 [5] sayılı kanunla “uzmanlar” gibi genelleme ile kendi meslekleri dışındakilerin benzer kılınması söz konusu yozlaştırmayı hala devam ettirmektedir.
Adalet dahil bu yöndeki araçlarla uygulanması için körleşme/körleştirmeler ve bu yöndeki çabalar çocuklar ve toplumun da geleceğini belirler.Medeni/yurttaş hukuk ise kadın dahil kişilerin özgür ve eşit yurttaş olması içindir. İnsan hakları açısından gelinen bu noktada söz konusu körleşmeler, sosyal adaletin ve insan haklarının en azından bir gözünü de köreltebilmektedir. Aile hukuku ve koruma açısından tedbirler konusunda ki körleşme ve kaynaklıkla birlikte evrensel değer ve iç hukukun parçası olan sözleşmeleri korumak ve bilince sahip olunması yerine bu yönde ki körleşmeler hukukun üstünlüğünü de engellemektedir. Hukuk ve adalet adına körleştirme /körleşme ise bilinçlerin de körleştirmesiyle başlamaktadır. Çözümler yerine çaresizliğe ve kanıksama , papağanlaşma arasındadır. Halbuki bir sorun endişe ve “neden” ile başlar . Çözümler ise sorunun kaynağına odaklanmak ve yetkinliklikle mümkündür. Yöntem ve araçlar ile birlikte usül ve/ya normalar hiyerarşi de bu yöndedir.Çözümlerin papağanlaşma veya dilbazlıkla aranılması ise hem bilim hem hem hukuk hemde vicdanlardan uzaklaşmasına katkı vermektedir.
Diğer taraftan kadın cinayetleri dahil yaşanılan sorunların önlenmesi ve korunması amacıyla en son olarak 1.4.2014 tarihinde yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi çözümler arasınadır. Kadına ve ev içi şiddetin önlenmesi amacıyla bilinçlenme dahil ilkeler asgari bir ölçüyü de öne çıkarmaktadır. Bu yöndeki eksiklik bağlamında ayrıca tazminat ve uzmanlık gibi boyut, sosyal koruma ve sosyal hizmetlerini de içermektedir. İç hukukun parçası olan AİHS,ASS ve Çocuk Hakları Sözleşmesini de birlikte ele almayı gerekmektedir.Ek olarak CEDAW gibi sözleşmenin yanı sıra İstanbul sözleşmesine rağmen ölmesine neden olan kadınlar ve de mağdur olan çocuklara neden olan etkenler arasında kamusal hizmette yer alanların da ayrıca değerlendirilmesi bu kapsamdadır.Kamusal hizmet açısından yer alan görevliler için uzmanlık ve yetkinliğin aranılması insan hakları için de öncelik olup yaşanılan şiddetin ve can güvenliği dahil araç olanların önlenmesi de yükümlülükler arasınadır.Bu yükümlülüğün gözetilmesi yerine “ama” gibi mazeretleri üretmek de dolayısıyla sorunun parçası olabilmektedir.
Türkiye açısıdan 7.5.2004 tarihinden beri taraf olunması bağlamında Avrupa Sosyal Şartı ve bu yönde öne çıkan ölçüler ile birlikte can güvenliği ve sosyal koruma idari sorumluluk açıdan ele alınmasını da zorunlu kılmaktadır. Nitelik ve uzmanlık için de uygunluk ve tutarlılığın bu açıdan ayrıca aranılması yükümlülükler arasındadır. Özellikle de sosyal hizmet boyutunun insan hakları açısından ele alınmasını ayrıca yükümlü kılmaktadır.Avrupa Konseyin de 1967 [6] yılından beri sosyal hizmetler açısından ele alınan bazı kararlar aynı zaman da Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ve de AİHS’ne yöneliktir. Hukuka bakış ve uygulamalar hak sahipleri içinde önceliklidir. İlke ve yükümlülüğe rağmen ölümler dahil mağdur çocuk ve kadınlar için ortaya çıkan bu sorunların hukuksal sürece yansıtılması anayasal ödev ve görevler arasında olup hukuksal koruma açısından savunuculuk boyutu nitelik ve kaliteyi de özellikle öne çıkarmaktadır.Yakınmak ve ağıt yakmak savunuculuk görev arasında değildir. Aksine usul hukuku ile birlikte adil yargılama dahil hukuksal koruma bağlamında niteliğin aranılması sosyal ve hukuk devletini önemli yapmaktadır.Aksi olması durumunda ise kişi ve hak sahipleri, hukuksal açıdan korumasız kalabilmektedir.Pasif kalmakta savunmasız kılmanın parçasıdır.. Ancak kadın cinayetleri dahil çocuklara yönelik ortaya çıkan mağduriyetler ve İstanbul Sözleşmesine yönelik bir karara hala rast gelinmemektedir.Ölümcül dahil oluşan mağduriyetlere yönelik kamusal hizmet açısından her hangi karara rast gelinmemesi kamusal hizmet açısından uygulamaların hukuka uygun olduğunu da özellikle vurgulamaktadır.Dolayısıyla bu boyut insanlığın ve vicdanlığın da ötesin de olup bu durumun ayrıca değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Türkiye de ayrıca her sene en az 16 yaşındaki kişiler mahkemeler tarafından hala evlendirilmektedir. Bu evrensel boyut şiddet ile de ilgilidir. Başta Çocuk Hakları Sözleşmesi dahil sosyal koruma boyutunun ele alınmaması var olan körleşmenin ve bakışın da diğer göstergesidir. Çocukların yarar ve esenliğinin gözetilmesi ise 5395 sayılı kanunda da ayrıca yer verilmektedir. Fakat hukukun üstünlüğü ve sözleşmelere uygun olunmasına rağmen hukuksuzluklar ve adaletsizlik ortaya çıkmaktadır.Bu hukuksuzluğa ek olarak Atatürk devrimleri bağlamında aynen uyarlanan Türk Medeni Kanununda ki bakış ve uygulamalar kaynak kanun ve sistem özelliğini de gözetmemektedir.Sistem ve kaynak kanun açısından söz konusu gelişmeler konusunda ki körleşmeler ve hukuksuzluklara adalet adına hala ortak olunmaktadır. Pozitif(dünyevi) hukuk bağlamında adaletin diğer gözü olan sosyal hizmet konusundaki körleşme ortaya çıkan vahim sonuçların da önemli bir kaynağı olabilmektedir. Özellikle erken ve zorla evlenme ile ilgili İstanbul sözleşmenin başlığında “ev içi şiddet” terimi yerine “aile içi şiddet” şeklindeki Türkçeye yanlış çeviri[7] gibi kavramsal kargaşa söz konusu bilinçlerin körleştirlmesi için de önemli örnektir. Evrensel değer ve uygulamalar konusundaki bilinçlenme dahil bu körleşmeler ile birlikte adaletten ve samimiyetten de uzak olunmasına nedendir. Aynı zamanda dinsel öğreti ve referansla, ailelerin yıkılmasına neden olduğu şeklinde çeşitli şekilde yansıtılan tepkiler için de zemin olabilmektedir. Bu tepkiler ve zemin aynı zamanda kargaşanın da temel bir parçası olabilmektedir..
Hukukun üstünlüğü ve sözleşmeler bağlamında kadın cinayetleri dahil yaşanılan sorunları ortadan kaldırmak görüldüğü gibi anayasal ödev ve görevler arasındadır.8 Martlar dolayısıyla sadece bir gün için değildir.Bir ağıt yeri veya yakınma yeri de değildir.Hatırlatmanın ötesinde bir sene için de yapılanların değerlendirilmesi ve sorgulanması içinde bir göstergedir. Özgür ve eşit yurttaş kimliği ile 1926 yılında öne çıkan medeni/yurttaş hukuka rağmen kadın ve erkeğe hala eşit olarak bakılmadığı da bu gereçkler arasınadır. Ayrıca kadınların ancak % 30 nun çalışma hayatında yer almaktadır. Kadınları ve çocukları hala mülk olarak görülmek istenmesi gibi bu gerçeklerin peşine düşülmesini de zorunlu kılmaktadır.Fakat günümüzde sık sık öne çıkan “ama” lar veya “meli”,”malı” larla birlikte mazeret üretmek bilinçlerin de körelmesi için önemli bir zemin olabilmektedir.
2019 yılında ölen 474 kadına yapılan böyle bir ortaklıklar en azında yüzleşmek için de bir zemin ve neden olabilmektedir.Ölümlere nedenler arasında ayrıca “nafaka” boyutu da öne çıkmaktadır. Can güvenliği ve sosyal koruma dahil uygulamaların,etki ve sonuçların bütünsel ve uyumlu olarak değerlendirilmesi/ sorgulanması bu yüzleşmeler arasında olmalıdır.Çünkü, insan haklarına rağmen bu yönde oluşan haksızlıklar ve mağduriyetlerin giderilmesi ayrı bir ödevdir. Talepler dahil gereklerin yerine getirilmesi ise anayasal görevler arasındadır. İnsanlık açısından da, söz konusu ödev ve görevler arasında ”ama” ve yakınmalarla mazeret üretmek savunuculuk kapsamın da olmadığı gibi usül dahil yöntem ve araçlar konusunda ki körleşmeler 8.Mart günü için de önemli bir gösterge ve değerlendirme noktası olmaktadır.
Bu gerçekliklerle birlikte 8 mart günü, bu cinayetler bu gün belki gene devam edecektir. Birkaç kadın daha ölecektir.Çocuklar anababasız kalacaktır. .Bu vahim ve acı sonuçlar ise boşanma süreci ve sonrasın da özellikle 6284 sayılı Kanun ve “uzaklaştırma” gibi tedbirler uygulamaları ve araçları da önemli kılmaktadır. Sosyal ve ekonomik korumanın yanı sıra hukuksal koruma boyutu ile ilgili eksiklikler ve sistem bağlamında ki yapısal açıdan oluşan eksiklikler,körleşmeler dolayısıyla önemli bir sorundur. Sosyal hukuk ve koruma bağlamında sosyal hizmetlerden yararlanma hakkının engellemesi dahil Avrupa Sosyal Şartında yer alan ilke ve ölçülere yönelik körleşme adalet içinde ayrıca önemli bir temel sorundur.Sosyal adalet içinde önemli olup bu sorunlar manzumesi , medyanın üçüncü sayfalarında görüldüğü gibi yoğun bir şekilde yer almaktadır.Bol bol lafların üretilmesine de yardımcı olunmaktadır.Çözüm ve gereğinin yapılmamasıyla yaşanılan sorunun “kader” olması , çaresizliğe alışmasına katkı vermektedir. Sık sık ve hızlı şekilde unutulan bu haberler birlikte ele alındığın da can güvenliği dışında “nafaka” ile ilgili boyut ve uygulamaların ölümlere özellikle nedendir.Medeni/yurttaş hukuku ve aile hukuk bağlamında tedbir,iştirak , yoksulluk ve yardım gibi 4 farklı nafaka ygulama da yer almaktadır.Kaynak kanun bağlamında çocuk dahil aile üyeleri açısından öne çıkan sorumluluk ve bu yöndeki yoksunluk konusunda nafaka gibi uygulamalara bakış ve uygulama söz konusu araçlar içinde önemlidir.Söz konusu araçlar sonucu ölümcül sonuçlar ve çocuklar açısından oluşan ağır mağduriyetler ,sosyal,ekonomik ve hukuksal koruma boyut ve nedenlerin de kısaca özetidir.Temel hak ve özgürlükler bakışın ve bilincin de yansıması olup araçlarla da gerçekleştirilmektedir.
Ayrıca çocuklar için yarar ve esenliğinin gözetilmesinde sosyal ortam ve yaşam koşullarında yapılan araştırma uygulamanın da parçasıdır. Sosyal hizmet konusunda eğitim almış kişilerce düzenlenmesi ve kararlaştırılması ise evrensel bir uygulamadır. Evrensel değer ve uygulamalarla gerçekleştirilmesi yerine başta kendi mesleksel yetki ve görevleri dışında (çakma) “pedagog”,psikolog,sosyolog tarafından düzenlenen bilgilerle, “nafaka” ile ilgili tedbir ve uygulamalara yönelik karar verilmesi ise hala mümkündür.Bu aykırılıkla nafaka dahil bu konuda karar verilmesi sadece kadınlar ile ilgili olmadığı gibi çocuklar ve toplumun geleceği için de önemlidir.
Dolayısıyla aile hukuku,velayet ve vesayet hukuku bağlamında “nafaka” ile ilgili boyut ve tedbirler dahil uygulamalar sonucu ölümcül acı sorunlar aynı zamanda önemli hukuksal,ekonomik ve sosyal sorun kaynağı olarak öne çıkmaktadır. Medeni/yurttaş ve aile hukuk açısından Türkiye de ki bu boyutlar konusundaki eksiklikler ve körleşmeler çocukların korumasını da dolayısıyla belirlenmektedir. 4787 sayılı kanunla 2003 yılından beri yer alan ”pedagog” gibi karşılığı olmayan böyle bir yetki ve göreve ek olarak sosyal hizmetin benzer kılınmasıyla çocuklar ve toplumun gelecekleri kararlaştırılmaktadır. Kamusal hizmetler açısından bir asırdan beri yer alan sosyal hizmetler ile ilgili gelinen nokta da idari boyut ve yapılar yerine vesayet altına alınan kendine özgü yargısal uygulamalar nafaka ile de hala öne çıkmaktadır.6284 sayılı kanunla da ayrıca öne çıkan “uzaklaştırma” tedbiri dahil bazı uygulamalar ceza hukukunu da birlikte ele almak diğer özgün uygulamadır. Aile ile ilgili bütünlüğünün mümkün olmaması bağlamında boşanma süreci ve sonrası medeni/yurttaşlık hukuku ve aile hukuku bağlamında tazminat ve “nafaka” gibi çeşitli tedbir ve önlemler dolayısıyla sistem dışında özgün bakışla gerçekleşmektedir.
Mahkeme tarafından alınan kararlara kaynaklık yapan Türk Medeni Kanunun da yer alan “iştirak nafakası” gibi tedbir dışında 175 ve 176.[8] Maddesin de yer alan “yoksulluk nafakası” ile ilgili düzenleme ve uygulamalar görüldüğü gibi son iki sene içinde yoğunlaşmıştır.[9] (1926 yılında aynen uyarlanan İsviçre Medeni /Yurttaş Kanununun 125. Maddesine de kaynaktır.) Kaynak kanun özelliği ile birlikte boşanma yüzünden yoksulluğa ve/ya yoksunluğa neden olacak taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilmesini mümkün kılmıştır.İslam hukuk yerine 1926 da öne çıkan Atatürk Devrimleriyle miras hukuku ve resmi nikahın öne çıkmasıyla “nafaka” yükümlüsünün kusuru aranmaz şeklindeki düzenleme ve öne çıkan tedbirler, koşullar görüldüğü gibi Barolar olmak üzere çeşitli kuruluşlarca da ele alınmıştır. Çalıştaylar düzenlenmiştir.
Bu çalışmalar bağlamında TBB tarafından yapılan çalıştay ve son açıklamalar arasında “Nafaka yükümlülüğü sosyal devlet ilkesine değil yalnızca önceki evlilik birliği sebebiyle var olan dayanışma yükümlülüğüne dayanır. Bu nedenle fonlar kurulması veya sosyal yardımlar yapılması nafakanın alternatifi değildir. “ şeklinde kadınlar açıdan bazı uygulamalar uygun görülmediği gibi mevcut uygulamanın devam etmesi vurgulanmaktadır. Mali anlamda baskı ve tehdit yaratmak, şiddetle mücadeleyi etkisiz hale getirmek, dahası şiddetle mücadeledeki pozitif yükümlüklerin İstanbul Sözleşmesine aykırı olduğu da açıklanmaktadır.
Bu aykırıklara ek olarak Adalet ve AÇSH Bakanlıkları dahil yapılan çalıştaylar ve yapılan açıklamaların yanı sıra çeşitli tepkilere de yer verilmektedir. Yargıca verilen yetkinin de aynen korunmasına yönelik bakışın yanı sıra iki bakanlık tarafından taslak çalışmalar haberlere de yansımıştır. Bu yönde ki çalışmalar son Yargı Reform Strajesi Belgesine de yansıtılmıştır. En azından 8 mart günü kadın ve cinayetlerin arasında bu yöndeki hukuksal ve sosyal koruma boyutundaki eksiklikler ve körleşmelerin de ele alınması yerine yakınmalarla yetinilmesi ayrıca önemli bir sorun kaynağı olarak öne çıkacaktır. Ayrıca 8 Mart günü bağlamında bir araştırmada yapılmıştır.[10]Bu rapor var olan bakışı ve insan hakları vede özgür ve eşit yurttaş kimliği konusunda var olan bilinç düzeyini de yansıtmaktadır.Teknik ve hukukun özü yerine kamuoyu oluşturmaya yönelik tespitleri de içeren bu raporun yanı sıra “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsur ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu “ TBMM’nin de 2016 yılında kurulmuştur.399 sıra sayılı rapor görüldüğü gibi 14 Mayıs 2016 tarihinde de yayınlaşmıştır. Aile kurumunun öne çıkmasıyla öne çıkan bu raporda kadın ve çocuk haklarının ikincil kılınması da bilinç düzeyinin göstergesi olup aynı zamanda hakların bir sorun olarak ele alınması için de bir zemin olmuştur.Kısaca yasal düzenlemeler konusunda sözleşmeler konusundaki körleşme ve çabalar içinde önemli bir örnektir.,
Diğer taraftan bilindiği gibi TUİK verilerine göre 2019 yılında [11] evlenen çiftlerin sayısı 541 bin 424 olarak açıklanmıştır.Boşanan çift sayısı ise 155 bin 47 dir. Evlenen çiftlerin sayısı azalırken boşanan çift sayısı oranı ise % 8 oranında artmaktadır.Bunların arasında İzmir oransal olarak öne çıkmaktadır. Antalya ve Muğla takip etmektedir. Kesinleşen boşanma davaları sonucunda çiftler boşanırken 139 bin 660 çocuk velayete verilmiş. Boşanma davaları sonucu çocukların velayetinin çoğunlukla anneye verildiği görülmektedir. Çocukların velayetinin 2019 yılında %76,0’ı anneye, %24,0’ı babaya verilmiştir..Bu süreç ele alındığında çocuklar dahil ölümlü olaylar ise bu sürecin en uç noktasıdır. Bu yönde olabilecek nedenler arasında ki “nafaka” dolayısıyla çocuklar dahil temel bir sorundur. Özellikle de çocuklar dahil nafakaların % 60 ının taraflarca ödenilmemesi ve işsizlik dahil % 50 yakının asgari ücretle çalışması gibi etkenler sosyoekonomik sorunlar arasındadır. Sosyal devlet ve bu yöndeki araçları da özellikle öne çıkarmaktadır.Bu süreçte çalışmayan kadınlarla birlikte çocukların korunması kamusal bir hizmet olarak özellikle öne çıkmaktadır.Bu boyut sosyal korumayı daha da önemli kılmaktadır.
Dolayısıyla 2019 yılında 474 kadının öldürülmesi ve 114 ünün boşanma sürecinde söz konusu olması aynı zamanda “nafaka” boyutu ve araçların da özellikle ele alınmasını gerektirmektedir. Türk medemi hukuku açısından yoksulluk nafakasının çocuklar dahil ele alınmış olması ve tartışmalar ise bilindiği gibi yeni değildir.Örneğin 4.Ocak.1993 tarihinde Hürriyet Gazetesinin birinci sayfasında “Kadınlara 2 Müjde” başlıklı haber yayınlanmıştır “Kadına İki Büyük Müjde” başlığı altında “1.Boşanma nafaka avans ;2 Emekliye yıldırım maaş” şeklinde haberleşmiştir. Ek te de yer alan bu haber aynı zamanda Ertuğrul Özkök tarafından “Akyol’un sosyal komisyoncuları” şeklinde “Politika” köşesinde ayrıca ele alınmıştır. 1992 yılında yaşanılan durumu köşede özetlenen haber ise şu şekildedir.
“Devlet Bakanı Türkan Akyol,kadınların en sorunlu günlerinde yardımlarına koşacak bir müjdeyi vermeye hazırlanıyor.Üç dört ay içinde uygulamaya konacak olan bu projeler gerçekleşti zaman,boşanan kadınlar nafakalarını daha kolayca alabilecek.emeklilik hakkı alan veya dul kalan kadınlarda,dul ve emeklilik maaşlarının bağlanmasını beklerken,avans alarak parasız kalmaktan kurtulacaklar.Devlet Bakanı Akyol’un hazırladığı proje iki bölümden oluşuyor.
Nafaka Avans projesi;Boşanan kadınlara,nafakalarının bağlanması ve daha sonra da düzenli olarak ödenmesi konusunda bir çok zorlukla karşılaşıldığını söyleyen Akyol, iki aşamalı bir “Nafaka avans” sistemi oluşturacaklarını açıkladı. Bu proje çerçevesinde birinci aşamada,nafaka bağlama işlemi kolaylaştırılacak,İkinci aşamada ise,nafaka ödeme süresinde meydana gelebilecek aksaklıklar veya engeller ortadan kaldırılacak.Projeji gerçekleştirmek için kadın danışma merkezleri veya sosyal hizmetler kurumunun il müdürlüklerinde birer ünite kuruluyor.Bu üniteler birer “nafaka avans kasası” oluşturacaklar.Bunun için gerekli kaynak yaratılacak.Bunun başına da hukukçu niteliği olan bir kişi getirilecek .Nafaka vekaletnemesi:Boşandıktan sonra nafaka bağlanma işlemi gecikmiş veya eski eşi tarafından zamanında nafakası ödenmemiş kadın,bu kasaya başvuracak. Başvuruyu yapan kadın bu kurumdaki yetkili kişiye,nafakasını tahsil etmek üzere “vekaletname” ile yetki verecek.Yani eski eşinden nafakayı alma yetkisini bu büro sorumlusuna devredecek.Vekaletnameyi alan kasa yetkili ise nafaka ödemekle yükümlü eşle görüşecek, gerekirse hukuki girişimleri yapacak.Ancak kasa görevlisi bu girişimleri yaparken ,boşanmış kadına aydan aya nafakası bir avans şeklinde ödenecek.böylece zor durumda ki kadın hayatını idame ettirmiş olacak.kasa görevlisi nafakayı alınca bu avans mahsup edilecek.Bu işlem tedbir nafakası aşamasında da böyle olacak.Daha nafaka resmen bağlanmadan önce de çocuklar için bir avans ödenmesi mümkün olabilecek.”
Haber ve köşede ki bilgilere göre kadınlara yönelik bakanlık kanunu görüldüğü gibi 6.5 aydan dan beri komisyonlarda bekletilmiş olup bu beklenme ancak 2011 yılında sona ermiştir.8.Haziran 2011 tarihli ve 633 sayılı kararname ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı nihayetin de kurulmuştur. Bu bile kadınlara yönelik oluşan zorluklar ve süreci de hatırlatmıştır. Devlet Bakanı Prof.Dr.Türkan Akyol kadınlar ile de ilk kadın bakan arasında olup yapılan kişisel görüşmeler sonunda ki çalışmanın da bir yansımasıdır. İsviçre de ki gençlik sorunlar ile ilgili mesleksel deneyimim bağlamında kişisel ilişkilerle yansıyan da bir çalışmadır. Aynı zamanda 1989 yılında Bulgaristan da yaşayan Türklerin zorunlu göçü söz konusudur. Buna yönelik 1990-1993 yılları arasından yürütülen “UNDP Soydaş Entegrasyonu Projesi [12]”nde yer alan bir kişi olarak mevcut projenin dışında İsviçre den sosyal hizmetlerden ve istihdam da esinlenen bazı çalışmaların geliştirilmesin de yer aldım.Bunların arasında “Kendi işini kurma” gibi sosyal hizmet yöntem ve araçlara da yer verilmiştir. Günümüz de İŞKUR olmak üzere yaşanan uygulamalara da zaman içinde yansıtılmıştır.Sosyal hizmetler ile ilgili bazı çalışmalar Ağustos 1992 yılında Devlet Bakanı ile birlikte ele alınmıştır. Kadın ve çocuklara yönelik acil bir şekilde uygulanabilecek sosyal hizmet çalışmaları ve bazı öneriler de ekte ayrıca yer almaktadır. Görüleceği gibi kadınlara yönelik bazı çalışmalar Bakanlığa ve kuruma da önerilmiştir.Bu çalışmalar arasında “Boşanmış Ailelere Yönelik Danışma Hizmeti ve Kadın ve Çocuklara Yönelik Nafaka Avans “Modeli” de yer almaktadır.Bütçesiyle birlikte önerilen bu model Bakan tarafından değerlendirilmiş ve benimsenmiştir. Yöntemlerle nasıl uygulanacağı ve duyurulması da 9 Ocak.1993 tarihin de haberleştirilmiştir.
İsviçre ve esinlenen uygulamanın kaynağı ise bilindiği gibi 1907 tarihli İsviçre Yurttaş/Medeni Kanunu (Schweizerisches Zivilgesetzbuch ZGB) [13]’ dur.Aydınlanma sürecinin sentez bir örneğidir. Fransız devrimi bağlamında “özgür ve eşit yurttaş (ius civil)” kimliğine yönelik bu düzenlemeler arasında aile hukuku ise ayrı önemdedir.Roma hukuk sistemi bağlamında aile hukuku ,velayet ve vesayet hukuku ile ilgili düzenlemelerin yanı sıra ayrıca ZGB de çiftlerin nüfus idareleri tarafından evlendirmeyle ile ilgili düzenlemelerde söz konusudur. Resmi törenden önce dinsel töreni düzenlenme hala suçtur. [14] Evlenmeyle oluşan aile birlikteliği ve de boşanma ile ilgili gelişmeler [15]de birlikte ele alınmaktadır. Öncelikle nafaka ile ilgili olarak “İnkassohilfe und Vorschusse ” şeklindeki tahsil kasası ve avans uygulaması görüldüğü gibi 131 ve 135. maddeler de düzenlenmektedir.Sistem ve sentez özelliğiyle kanunun felsefesi/bakışı ve matematiğini temel alan bu düzenleme, belli dönemler de güncellenmiştir.
1912 yılından beri var olan “nafaka avans” ve “tahsilat kasası” nıda içeren bu uygulama başta Almanya dahil diğer ülkeler de söz konusudur. Roma hukuk sistemin de yansımasıdır. Sistem özelliği ile birlikte sosyal dairelerin oluşturulması gibi yapılarla birlikte çocuk ve gençlere yönelik “resmi vesayet” uygulaması da bu uygulamanın önemli temel parçalarındandır. Medeni /yurttaş hukuku bağlamında öne çıkan bu bakış ve düzenlemeler sosyal koruma içinde önemlidir. Özellikle bu uygulamaların Avrupa Sosyal Şart’na taşınmış olması ve yer alan ilkelerin sosyal adalet açısından da uygulanmasını öncelik yapmıştır.
İsviçre de sosyal hizmet açısından uygulayıcılardan biri olarak hem bu uygulamalar hem sistem hem de yürürlükte olan 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurum kanunda ki düzenlemeler birlikte ele alındığında böyle bir uygulamanın 1993 tarihinde mümkün olması bu çalışma için önemli bir nedendir. Özellikle bu uygulama 7.5.2004 tarihinden itibaren ASŞ açısından zorunludur. Kadın cinayeti dahil boşanmış kadınlara yönelik yaşanılan sorunun önlemesi amacıyla önerilen model ve resmi vesayet kurumu şeklinde idari yapılanma konusunda ki eksiklik dışında İsviçre’de ki bakış ve benzer yöntem görüldüğü gibi habere aynen yansıtılmıştır.
Söz konusu (ZGB) ve kaynak kanun özelliği ile Türk Kanunu Medenisine aynen uyarlanan bazı düzenlemeler de zaman için de güncellenmiştir. Nafaka avans uygulamasına yönelik 210 sayılı kanun ve düzenlemeler ise halen yürürlüktedir.Resmi vesayet uygulamasıyla ilgili (145) ve (290) maddeler de özelikle çocuklar ve resmi vesayet kurumu için önemlidir.Almanya dahil Roma hukuk sisteminde yer alan ülkelere yönelik bu düzenlemeler ve Genlik Dairesi(Jugendamt) gibi yapılar zaman içinde Çocuk Hakları Sözleşmesine de taşınmasına kaynaklık yapmıştır. Ayrıca bilindiği gibi 1926 yılında 743 sayılı “Türk Kanunu Medenisi” nin birkaç madde dışında aynen uyarlanmış olması Türkiye açısından ayrıca önemlidir.. Kaynak kanun ve sistem özelliğiyle Türkiye Cumhuriyeti yeni bir dönemi de başlatmıştır. Söz konusu uygulamalar aynı zamanda Atatürk devrimlerinin anayasa da yer alması ve gözetilmesi de anayasal ödev ve görevler arasındadır.Bu uyarlama ile iki ülke tek kanun özelliği de kazanılmıştır.Sisteme dahil olmasının yanı sıra çocukların mülk olarak görülmesi engellenmiştir.Resmi vesayet kurumu da bu kapsamdadır. Kadın ve erkekler, eşit kılınmış olup miras hukuku ve resmi nikah dahil aile birlikteliği ile “nafaka” önemli uygulamalardandır. Kadınlara yönelik bu kazanımlar bu açıdan ayrıca önemlidir. Uygulamalara yönelik söz konusu yöntem ve araçlar uygulamalara da kaynaklık yapmakta olup aynı zamanda usul hukuku dahil uygunluk ve tutarlığın aranılmasını gerekmektedir.
Görüldüğü bu modelin uygulanması 4.Ocak.1993 yılında da ayrıca duyurulmuştur. Ancak bu çözüm ve uygulama Türkiye de hala gerçekleştirilmemiştir. Unutulmuştur. 2017 ve 2018 yılında nafaka sorunu gene gündeme gelmiştir. Yaşanılan kadın cinayetlerinin engellenmesine yönelik İsviçre dahil çeşitli ülkeler de söz konusu olan “nafaka avans” uygulaması konusundaki eksiklik ve bazı çözümler görüldüğü gibi 2018 yılındaki yazı da ele alınmıştır. 15.2.1993 tarihli Milliyet gazetesinin 2 . sayfasında da haber de bu yazıya yansıtılmıştır [16]. Çeşitli önerileri de içeren bu yazı da ki haber ise “Nafakada avans” başlıkla haberleştirilmiştir. Elvan Feyzioğlu tarafından haberleştirmiş bu haber “Boşanan kadın 2-3 günde parasını alacak.İZMİR KOCASINDAN boşanan kadınların nafaka bağlanıncaya kadar avans alması için hazırlık yapılıyor.Bornova Kadın Dayanışma Merkezin’de yöre kadınlarıyla sohbet edip yanıtlayan Başbakanlık Kadın ve Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Selam Acuner ,kocasından boşanan kadınların nafaka bağlanıncaya kadar Kadın ve Aileden Sosrumlu Devlet Bakanlığı’n dan avans alabilecekleri belirtilerek,bu konuda yapılan anlaşması şöyle anlattı “Bu amaçla Bağ-Kur,Emekli Sandığı,SSK ile protokol oluşturuldu.İki gün içinde uygulama işleme başlayacak.Avans uygulamasından bu üç kurumun dışında kalanlar da yararlanabilecek.Kadınlar avans alabilmek için dayanışma merkezleri ile sosyal hizmet il müdürlüklerine başvurabilecekler.”
Dolayısıyla bu tarihte boşanmış kadınlara yönelik siyasi ve idari açıdan yapılan bu vaad ve uygulama yerine getirilmemiştir.Hala nafaka konusunda ortaya çıkan bu uygulamanın söz konu olmaması nedeniyle nafaka ile ilgili ölümcül sonuçlar görüldüğü gibi aynen ve yoğun şekilde devam edebilmektedir.Bu eksiklik aynı zamanda adalet ve sosyal hizmet konusundaki eksikliğin de temel nedenidir.Tek göze bakılarak veya sosyal koruma açısından var olan uygulamalar konusunda ki körleşme hala ölümlere neden olabilmektedir.En azından 1993 yılından beri var olan bu körleşme ile binlerce kadın öldürüldüğü gibi yine binlerce çocuğun yoksun kılmasına neden olmaktadır. Çocukların da araç olarak kullanılmasına da ayrıca yardımcı olunmaktadır.Çocukların bir mal olarak kullanılmaması dahil çocuklar konusunda bir asırdan beri var olan resmi vesayet kurumu konusunda ki yapılanmaya yönelik körleştirme [17] aynı zamanda hukuk ve bilim açısında nasıl uzak olduğunun göstergesidir.
Kaynak kanun ve diğer ülkeler tarafından çocuk ve kadınlara yönelik bu uygulama özellikle Anayasanın 90. Maddesini ve 7.5.2004 tarihini önemli yapmaktadır. Türkiye açısından 1926 yılında ki dönemin dışında önemli bir dönüm noktasıdır. Bu tarihten itibaren AİHS ve adil yargılama boyutu medeni/yurttaşlık hukuku ile birlikte aile mahkemeleri için de yeni bir süreci başlamıştır. Başta usül hukuku olmak üzere nafaka ile ilgili boyut, iç hukukunun bir parçası olan sözleşmelerin gözetilmesini de yükümlü kılmaktadır.Sosyal ve hukuk devletinin yanı sıra laiklik ilkesi özelliğinin gözetilmesi ise hukukun üstünlüğü içindir.Evrensel İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi bağlamında bölgesel olarak öne çıkan Avrupa Konseyi tarafından düzenlenmiş olan AİHS ,Türkiye için de önemlidir.Türkiye ‘nin kurucu ülkeler arasındadır. AİHS’nin tamamlayıcısı ve sosyal anayasası olan Avrupa Sosyal Şartın da yer alan 16 ve 17. maddelerinin yanı sıra sosyal hizmetlerden yararlanma hakkı (md.14) ve sosyal yardım ile haklarını (md. 13) yükümlü kılmaktadır.Bu iki hak konusunda sosyal hizmet yöntem ve araçlarını da öne çıkarmaktadır. Sosyal adalet ve sosyal devlet bağlamında kişiler için sosyal korumaya yönelik sosyal hizmet yöntem ve araçlardan birisi de görüldüğü gibi “nafaka avans” uygulamasıdır.Kaynak kanun özelliğiyle bir asırdan beri de var olan yapı ve uygulamalara rağmen bu yönde ki eksiklik ve körleşme özellikle 7.5.2004 tarihinden itibaren önemli olup nafaka dahil onbinlerce ölümcül sonuçlar arasında yer almaktadır. Bu bilinç dahil körleşme aynı zamanda İstanbul Sözleşmesini ve 6248 sayılı kanunun da birlikte ele alınmasına nedendir.
Ayrıca nafaka ile ilgili olarak Çocuk Hakları Sözleşmesinde öngörülen çocukların yarar ve esenliğinin gözetilmesi ve önsözde yer alan kurallar ile öne çıkan asgari standartlar yükümlülüklerdendir.2005 yılından beri 5395 sayılı ÇKK da ,hem medeni/yurttaş hemde ceza hukuku birlikte ele alınmıştır. Dünyada karşılığı olmayan çocuk ağır ceza mahkemelerce nafaka dahil tedbirler için kararlaştırılması hukuka ve adalete bakışla da mümkündür. ÇHS ,AİHS ve ASŞ için bir bilince sahip olmasını gerektirmektedir.Bu bilince ve uygunluğun aranılmasına rağmen çocukların ve dolayısıyla anababaların, ve de toplumun geleceği, kanun ve genelgelerini daha fazla korumaktadır. Ayrıca ÇHS ‘nin önsözünde yer alan Pekin Kuralındaki 16. maddesinde yaşam koşulları ve sosyal ortam konusunda çocuklar için yapılacak zorunlu araştırma da temel araçlardandır.Bu yöndeki araştırma ve raporun ise sosyal hizmetler konusunda yetki ve görevi zorunlu kılmaktadır. Uygunluk ve tutarlılık ,adil yargılama ve de usül hukuku için de önceliklidir. Fakat 4787 sayılı kanun ile birlikte 5395 sayılı kanunda yer alan düzenlemelerle kendi mesleksel görev ve yetkisi dışında ki kişilerce sosyal hizmetleri benzer kılıp ve düzenlenmesi ile nafaka ve velayet hukuku açısından hala kararlaştırılması İstanbul Sözleşmesi açısından ayrıca ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu bilgi ve araçlarla kararlaştırılması sonucu ortaya çıkan onbinlerce ölümcül sonuç ve ağır mağduriyetler İstanbul Sözleşmesinde yer alan tazmin ile ilgili 30 ve 22 maddelerini ayrıca önemli kılmaktadır.Görevde yer alanlar için etki ve sonuçlar insan hakları açısından ayrı önemdedir. Bir asırdan beri sistem ve kaynak kanun kapsamında var olan “nafaka avans” şeklinde sosyal hizmet yöntem ve araçlardan bir olan bu uygulamaya yönelik hala bu bilinç dahil körleşme ele alındığın da ise ortaya çıkan vahim sonuçlar,ağır mağduriyetler , AİHS ve ASŞ’nın insan hakları ve ceza hukuk açısından zaman aşımını da ortadan kaldırmaktadır.Ölümcül sonuçlar ve oluşan mağduriyetlerin değerlendirilip özellikle çocuklar dahil ortaya çıkan aykırılıkların hukuksal sürece yansıtılması ise 7.5.2004 tarihinden itibaren hukuksal koruma ve hukuksal güvenceler kapsamındadır.Hukuksal ve sosyal koruma ile birlikte ele alınması anayasal ödev ve görevler arasındadır.Aksi ise diğer bir sorun kaynağı olabilmektedir.
Yoksulluk nafakası açısında yer alan çeşitli raporlar ve açıklamalar T:C. Anayasasında yer alan Atatürk Devrimleri içinde önemlidir. 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin ve dolayısıyla 1907 tarihli ZGB’nin aynen uyarlanmış olması söz konusu nafaka ile ilgili boyutun birlikte ele alınması bilim ve hukuk için gerekmektedir.Buna ek olarak 7.5.2004 tarihinden itibaren sözleşmelerinde birlikte ele alınması hukuksal ,kişisel ve sosyal çözümler ve araçlar uygunluğun da aranılması içindir..Bir yandan medeni/yurttaş hukuku ve aile hukuku açısından resmi nikah 1926 yılından beri kadınlar için önemli bir kazanımdır.Ancak 2015 yılında Anayasa mahkemesi tarafından alınan bir kararla (27.5.2015 tarihli Esas No:2014/36;Karar Sayısı 2015/51) resmi nikahtan önce dinsel törenin düzenlenmesinin suç olması görüldüğü gibi ortadan kaldırılmıştır. Böyle bir ana damar, hukuksal açıdan tıkatılmıştır.İsviçre dahil Roma hukuk sisteminde de ise halen bu uygulama “özgür ve eşit yurttaş” üst kimlik ve hukuk ,(ius civil) ,ait olunan kimlik arasındaki ayırım ve gözetim içindir. Aslında kadınlarla ilgili bir kazanım da ortadan kaldırdığı gibi nafaka ile ilgili boyut kısmen olsa da kadınları ve çocukları sosyal dahil korumasız bırakabilmiştir. 8 martlar da ise bu boyut hala ele alınmamaktadır. Özellikle 18 yaşını doldurmamış çocuklar ile ilgili ek bir talep söylemler ve yakınmalar arasında da hala yoktur.
Özellikle günümüzde hukuksal ve sosyal korumanın birlikle ele alınması açısından nafaka boyutunu ele alan TBB anayasal ödev ve görevler arasındadır.Hukuksal koruma bağlamında ise yapılmış çalıştay sonunda 30.7.209 tarihinde ki açıklamanın ilk paragrafın da görüldüğü gibi nafaka yükümlüğünün sosyal devlet ilkesi yerine evlilik birlikteliğini çözüm olarak öncelikle vurgulamıştır. Bu vurgulama halen yürürlükte olan İstanbul sözleşmesi dahil AİHS ve ASS nın yanı sıra kaynak kanun ve sistem açısından birlikte ele alınması ise insan hakları açısından da görev yapmıştır. Aile hukuku bağlamında ise aile dayanışmasını yükümlü kılarak çocuklarda dahil bu yönde ki kamusal sorumluluk ise görüldüğü gibi bu vurgulamayla ortadan kaldırabilmektedir. Aynı zamanda Türkiye dışında İsviçre dahil çeşitli ülkelerde medeni/yurttaş hukuk ve aile hukuk açısından var olan nafaka avans uygulamasının kamusal hizmet için ilişkilendirilmesi de açıkça yok saymaktadır.(Not;Ülkeler ile ilgili bir çalışma ayrı bir şekilde ele alınacaktır) Öncelikle ASŞ ve İstanbul Sözleşmesi açısından idari açıdan bu yöndeki eksikliği ve çocuklar dahil oluşan mağduriyetleri de aynı zamanda meşru kılmaktadır.İstanbul sözleşmesine rağmen kadın cinayetleri dahil çocuklara yönelik ortaya çıkan mağduriyetler konusun da hukuksal sürece hala yansıtılmamasının nasıl ve neden olduğunu da anlaşılmaktadır.
Ayrıca nafaka ile yaşanılan sorunun ortadan kaldırılmasına yönelik yöntemle uygulanmasına için fon kurulması veya sosyal yardımın yapılması gibi sosyal koruma ile ilgili boyutun bir alternatif olmaması şeklinde açıklamaktadır. Bu yöndeki kamusal hizmet ve görev konusundaki mağduriyetleri de aynı zamanda meşru kılmaktadır. 1993 yılında açıklanmış yöntem ve araçtan da oldukça uzak olup hukuk bilinç açısından körleşmenin de göstergesidir. Özellikle sözleşme ve anayasa ile çeşitli şekilde çelişkiler, usül açısından da öncelikli bir sorun kaynağı olabilmektedir.Yine anayasa ve kaynak kanun bağlamında söz konusu nafaka ile ilgili olarak kadın cinayetlerine neden olan boyutun bir asırdan beri var olan yöntem araçlar ve yapıların sosyal koruma açısından da yok sayılması, bilim ve hukuk açısından ayrı bir sorun olarak öne çıkmaktadır. Kaynak kanun ve sistem açısından bilinç körleşmesi ve bilimden nasıl uzak olunduğunun da bir örneği olup sözlemler ve yakınmalar dışında kadın cinayetlerine hala ortak olunduğu vahim bir durumda ortaya çıkabilmektedir.
En azından 1993 yılında sistem açısından mümkün kılması yerine nafaka avans uygulamasını yok saymak aynı zamanda günümüzde kadınların ve çocukların haklarını daha da savunmasız kılmaktadır. Avrupa Sosyal Şartında yer alan maddeler ve İstanbul Sözleşmesini de göz ardı edilmesiyle hak sahiplerinin ekonomik,hukuksal ve sosyal açıdan korumasız kalmasını da sağlayabilmektedir. Aynı zamanda nafaka ile sorun dahil 2004 yılında beri söz konusu onbinlerce kadın cinayelerine ve çocukları için oluşan ağır mağduriyetler bilinçteki körleşmeyle ortak olunmaktadır. 8 mart gününde ise yapılan açıklamaların özellikle değerlendirilmesini görev yapmaktadır.Altında kalınan ağır vebalden kurtulmasına da yardımcı olacaktır. Ayrıca sosyal ve hukuksal koruma konusunda yetkisi olmayan pedagog ve/ya psikolog tarafından nafaka dahil bu yönde yapılan değerlendirme ve kararlaştırması sonucu oluşan aykırılıkların ortadan kaldırılması da yine ödev ve görev arasındadır.Ancak adil yargılama hakkı açısından hala bu noktaya ve bilince gelinmediğini göstermektedir.
Dolayısıyla hukuksal ve sosyal korumaya yönelik söz konusu bakış ve bilinçle kadın cinayetlerinin önlenmesi daha da zorlaşmaktadır. Ancak çözümler de kendi içinde bellidir.
Yeter ki gerçeklerle yüzleşelim..8.Mart.2020
Son söz: “Hayat maskeli bir balo aslında. Hergün o baloya gider gibi sokağa çıkıyoruz.. İşe gidiyoruz.İnsanlarla iletişim kuruyoruz. Sonra eve gelip maskemizi çıkarıp kirli yüzümüzü yıkıyoruz.” Carl Gustav Jung
[1] Zürih Genç Savcılığı (eski) Sosyal Hizmet Uzmanı
[2] http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/veriler/2889/kadin-cinayetlerini-durduracagiz-platformu-2019-raporu
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/fulya-soybas/kadinlari-kim-oldurdu-41443257
[3] https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/kefe/docs/sosyalsart.pdf
[4] http://sosyalhizmetuzmanlari.com/makale/oku/140/avrupa-sosyal-sarti-14-madde-gercege-aykiri-ceviri-ile-sosyal-hizmetler-icin-kara-leke
[5] http://sosyalhizmetuzmanlari.com/makale/oku/222/yargi-reform-ve-cocuk-haklari-adina-7188-sayili-kanunda-cocuk-ve-kadinlar-acisindan-anayasaya-aykiriliklar-icin-oneri-ve-cagri
[6] https://rm.coe.int/CoERMPublicCommonSearchServices/DisplayDCTMContent?documentId=09000016804eae1a
https://www.ohchr.org/EN/Issues/Education/Training/Compilation/Pages/11RecommendationNoR(91)16toMembersStatesontheTrainingofSocialWorkersandHumanRights(1991).aspx
[7] http://sosyalhizmetuzmanlari.com/makale/oku/122/istanbul-sozlesmesi-ve-ceviri-yanlisligi#
http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2015-4/7.pdf
https://www.milligazete.com.tr/makale/2492739/sakir-tarim/rezil-tehlike-istanbul-sozlesmesi
https://www.milligazete.com.tr/haber/3600480/aile-yikiliyor-escinseller-korunuyor
[8] . Yoksulluk nafakası Madde 175- Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.
3. Tazminat ve nafakanın ödenme biçimi ; Madde 176- Maddî tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir. Manevî tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez. İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir. Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.
4. Yetki Madde 177- Boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.
[9]http://www.ankarabarosu.org.tr/HaberDuyuru.aspx?DUYURU&=2361
https://www.izmirbarosu.org.tr/HaberDetay/1484/nafaka-calistayi-sonuc-bildirgesi
https://www.izmirbarosu.org.tr/pdfdosya/25-kasim-ozel-bulteni-201920202716125486.pdf (Sf.29-34)
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/nafaka-olgunlasip-gelecek-41009667
https://www.barobirlik.org.tr/Haberler/tubakkom-nafaka-calistayi-sonuc-bildirgesi-80777
https://www.sabah.com.tr/kadin/2019/04/23/kademdem-nafaka-tartismalarina-iliskin-cozum-onerileri
[10] https://konda.com.tr/wp-content/uploads/2020/03/Konda_Nafaka_Dosyasi_Final.pdf
https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem26/yil01/ss399.pdf
[11]http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do;jsessionid=2s4kpWRQylT7m837QtCr4cchGvy4X80GyDLwnq84cl7yJSNGdlgH!-1707347089?id=33708
[12] http://sosyalhizmetuzmanlari.com/makale/oku/229/multeciler-icin-ayakta-kalma-ve-unutulan-undp-soydas-entegrasyonu-projesi
[13] https://www.admin.ch/opc/de/classified-compilation/19070042/index.html
https://www.turkishnews.com/tr/content/2012/01/01/iki-ulkeye-tek-medeni-kanun/
https://de.wikipedia.org/wiki/Eugen_Huber
[14] İsviçre’ de bu yöndeki düzenlemeler ise “İsviçre Ceza Kanununun/ Schweizerischen Strafgesetzbuches vom 21. Dezember 1937 [StGB; SR311.0]” nun 271,287 ve 292 maddelerinde yer almaktadır.
[15] https://www.kokes.ch/application/files/1814/6176/4492/Neues_Scheidungsrecht_4._Auflage_2010.pdf
[16] http://sosyalhizmetuzmanlari.com/makale/oku/146/nafaka-avans-sistemi-ve-kadin-cinayetleri
[17] http://sosyalhizmetuzmanlari.com/makale/oku/61/resmi-veya-mesleki-vesayet-nedirisvicre-ve-almanyada-mesleki-vesayet-taskilatina-toplu-bir-bakis-cocuk-korumamakanunu-ve-1942-den-beri-gormezden-gelinen-bir-bilgi
İlgili dosyayı aşağudaki ekten indirebilirsiniz.
Ekler
Etiket:8 mart, dünya emekçi kadınlar günü