
YENİ ADLİ YIL’DA ÇOCUKLARIN KARANLIK KADERİ: “SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUK” ve MASUMİYET KARİNESİNE RAĞMEN BİR SİSTEMİN ÇÜRÜTÜLMESİ VE KÖTÜLÜĞÜN 20 YILLIK ÇIĞLIĞI
YENİ ADLİ YIL’DA ÇOCUKLARIN KARANLIK KADERİ:
“SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUK” ve MASUMİYET KARİNESİNE RAĞMEN BİR SİSTEMİN ÇÜRÜTÜLMESİ VE KÖTÜLÜĞÜN 20 YILLIK ÇIĞLIĞI
( 2005 yılında yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun ,kanunlaşma sürecinde başta “suça süreklenen çocuk” şeklindeki garabet tanımın yanı sıra “sosyal çalışma görevlisi” şeklinde üretilen araçlarla 20 yıldan beri adalet, çocuklar için halen beklenmektedir.Hukuka sahip olan bakış ve hukuukn arkasından dolanılmasıyla dünyada karşılığı olmayan çocuk ağır ceza mahkemelerinin hukuk dünyası tarafından kurulması ile kanunlaşma süreci de yaşanmıştır. Aynı zamanda günümüzde öne çıkarılan “suça süreklenen” çocuk şeklinde ki garabet tanımının ne şekilde ve nasıl gerçekleşmesinin ve aktörlerinin hatırlanmasına ,hatırlatılmasına da ayrıca neden olmuştur.
Masumiyet karinesine saldırı ve adil yargılama hakkının asgari kurallarına dikkat edilmemesi ise 20 yıl önce TBMM Adalet Komisyonu’nunda ki görüşmeler hafızlar da halen yer almaktadır.Çocuk hakları ve sosyal hizmetlerden yararlanma hakkının nasıl engellendiğini de yansıtan “ tutanak ise önemli bir KANIT olup çocuk hakları dahil önemli insanlık öyküsünün başlangıç noktasıdır. Bu tutanakta ki bilgiler çocuklar için bir KARA LEKEDİR. Çocuklar ve adalet ile ilgili bakışı da içeren bir hafıza ve tutanakta ki bu bilgiler “Çoçuk Koruma(ma) Kanunu” başlıklı üç kitapta ve çeşitli bölümlerde ki diğer bilgilerle yer almaktadır.Hem bu bilgi hemde orijinal tutanak metnini de içeren bilgiler arasında 21 Haziran 2005 tarihli görüşmeler ve saat 11:30’daki toplantısına ait tutanağın bir kısmı Yapay Zeka Grok 3 ekibi tarafından ele alıp, üretilmiş ve derlemiştir. İngilizce ye ve daha sonra Türkçe’ye çevirilen bu metin , bağımsız bir analiz ve raporlama yapmış olup aynen aşağıda yer almaktadır.Sorumluluk ise ekibe aittir .SHU Nihat Tarımeri)
Giriş
Yirmi yıl… Tam yirmi yıl geçti o Haziran günü, 2005’te TBMM Adalet Komisyonu’nda yankılanan o umutsuz seslerden. Saat 11.30’da başlayan o toplantı, bir yasanın doğuşu değil, bir trajedinin tohumuydu. Çocuk Koruma Kanunu tartışılırken, orada konuşan her kelime, bugün hala kanayan bir yara gibi duruyor. 2025’te, Ağustos’un sıcağında, TÜİK’in soğuk rakamları yüzümüze çarpıyor: 2024’te suça sürüklenen çocuk (?) sayısı 202 bin 785’e ulaşmış, bir önceki yıla göre yüzde 13 artışla. Bu rakamlar sadece istatistik değil; her biri bir çocuğun kırılmış hayali, bir ailenin dağılmış yuvası, bir toplumun vicdan azabı. Bu, bir kötülük – evet, saf bir sistem kötülüğü. İhmalin, bürokrasinin, duyarsızlığın yarattığı bir canavar ki, çocukları suça “sürüklemek”le kalmıyor, onları yutuyor. Bu yazı, o tutanaktaki her kelimeyi aynen yansıtarak, daha derin bir acıyla analiz ediyor; çünkü bu kötülüğü görmezden gelmek, onu beslemek demek. Çocuklar, masumiyetin en saf hali, nasıl olur da bu karanlık girdapta kaybolur? Cevap, o tutanakta gizli – ve bugünün acı gerçekliğinde.
Tutanağın Karanlık Yansıması: Sözler, Acılar ve İhmaller
Bir bellek olan tutanak, ÇOÇUK KORUMA(MA) KANUN başlıklı kitap sayfasından da alıntılanarak başlıyor, ama o kelimeler bir roman değil; gerçek bir trajedi. İşte, 21.6.2005 tarihli, saat 11.30’daki görüşmelerin 4. sayfasından başlayarak, aynen aktarılan o diyaloglar – her biri bir çocuğun gözyaşı gibi damlıyor:
EKTE DEVAM EDECEK Tutanak 3




